Altay Yaratilis Destani
Paylaş

Altay Yaratılış Destanı

Yaratılış destanı, Türklerin Altay-Yakut zamanında çıkan bir destandır. Ayrıca ilk Türk destanlarından olma özelliğine de sahiptir. Asya kıtasının çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk boyları ve Altay Türkleri arasında söylenmektedir. Türk destanları arasında en eskisidir. W. Radloff tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir. Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yapıtlardır. Bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir. Altay Dağları'nda söylenen yaratılış ve türeyiş destanları, değil yalnız Türklerin; bütün Orta Asya ile Sibirya'nın bile, en gelişmiş ve üzerinde ilgi ile durulan mitoloji verileridir.

Dünyayı kaplayan ilk okyanus

Altay türklerinin bu efsanede adı geçen Tanrıları Bay-Ülgen, yaratıcı bir Tanrı idi. Kendisi yerle gök arasında, yüce Tanrının bir elçisi olarak bulunuyordu. Bu sebeple dünyayı yaratmadan önce, Büyük Tanrının kutsal bir ilhamı, 'Bay-Ülgen'in bütün varlığını sarmıştı. Çünkü o, dünyayı yaratmak için, Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilmişti. Sadece su vardı. Ne gök ne yer henüz yoktu. Tanrı Ülgen bu suları birbirleriyle birleştirerek okyanusu yarattı.

İnsan balçıktan yaratılmıştı

Altay efsanelerinde, büyük bir okyanusun ve suyun esas olmasına rağmen, onlara göre insanoğlu, sudan yaratılmamıştı: İnsanoğlu aslı yine topraktı. Tanrı Ülgen deniz üstünde gezerken yüzen bir kara parçası görür. Yaklaştığında toprağın üstünde balçığı farkeder. Düşünür ki bu insan olsun, o düşündükçe çamur insan suretine bürünür. Hikayenin devamında bu ilk insan olan erlik Ülgen'e ihanet edecektir. Bu noktada nur ile çamur arasındaki farka işaret vardır. İran mitolojisinde de ilk insan, kil dediğimiz yapışkan topraktan yapılmıştı. Onun için İranlılar ilk insana Kil Şah adını veriyorlardı. Türkler ise daha çok, balçık üzerinde durmuşlardı.

Yaratılış Destanı

Daha hiç bir şey yokken Tanrı Kayra Han'la uçsuz bucaksız su vardı. Kayra Han'dan ve gören sudan başka görünen yoktu. Ay, yıldızlar, gök ve toprak yaratılmamıştı. Bütün Tanrıların en büyüğü, varlıkların başlangıcı ve insanoğullarının da ilk atası Tanrı Kayra Han'ın bu sade sudan âlemde canı sıkılıyordu. O yalnızlık içinde düşünürken suda bir dalga belirdi, Ak ana (Akine) denilen bir kadın hayali görünerek Tanrı'ya "Yarat! " dedi, yine suya gömüldü.

Bunun üzerine Kayra Han, kendine benzer bir varlık yaratarak ona 'Kişi' adını koydu. Kayra Han'la Kişi sonsuz suyun semasında iki siyah kaz gibi, rahatça uçmaya koyuldular. Fakat Kişi bundan memnun olmadı. Hayatında değişiklik aradı. İlk olarak kendisini yaratandan daha yüksekte uçmaya kalktı. Onun bu duygusunu sezen Tanrı, Kişi'den uçma gücünü aldı. Kişi suya yuvarlandı. Boğulmak üzereyken yaptığına pişman olarak Tanrıdan imdat diledi. Tanrı "Yüksel!" emrini verdi. Kişi suyun derinliğinden çıktı ve Tanrı'nın yine suyun içinden yükselttiği bir yıldıza oturarak boğulmaktan kurtuldu.

Kişi, artık uçamaz diye, tanrı Kayra Han dünyayı yaratmayı düşündü. Kişi’ye suyun dibine dalıp bir avuç toprak çıkarmayı emretti. Fakat o bu toprağı çıkarırken de kötülükler düşündü: Toprağın bir kısmının ağzına saklayarak ileride kendisi için gizli bir dünyayı yaratmayı tasarladı. Avucundaki toprağı su yüzüne serpince Tanrı Kayra Han, toprağa "Büyü!" emrini verdi. Bu toprak dünya oldu. Fakat "büyü!" emrini alınca Kişi'nin ağzındaki toprak da büyümeğe başladı. O kadar büyüdü ki Tanrı "Tükür!" buyurmasaydı kişi boğulacaktı.

Kayra Han'ın tasarladığı dünya önce dümdüz topraktı. Fakat Kişi'nin ağzından dökülen ıslak toprak dünyaya fırlayarak yeryüzünü bataklıklar ve tepeciklerle örttü. Buna çok kızan Tanrı, Kişi'yi kendi ışık âleminden kovdu ve ona şeytan “Erlig” adını verdi.

Sonra yerden dokuz dallı bir ağaç bitirerek her dalın altında ayrı bir insan yarattı. Bunlar dünyadaki dokuz ayrı insan cinsinin ataları oldular.

Toprağın yeni insanları güzel ve iyiydiler. Erlig onları kıskandı. Kayra Han'dan onları kendisine vermesini istedi. Tanrı buna razı olmadı. Fakat şeytan, onları kötülüğe sürükleyerek, kendine çekmeyi biliyordu. Kayra Han, şeytan kapılan insanların bu akılsızlığına kızarak onları kendi hallerine bıraktı. Erlig'i yeniden lanetleyerek toprak altındaki karanlıklar dünyasının üçüncü katına sürdü. Kendisi içinde göğün on yedinci katında bir nur âlemi yaratarak oraya çekildi. İnsanları büsbütün başıboş bırakmamak için de onlara doğru yolu gösterecek bir melek gönderdi.

Erlig Tanrı Kayra Han'ın semasını görünce o da kendisi için bir gök yaratmak istedi ve (birçok yalvarışlarla) Tanrıdan bu izni aldı.

Erlig'in tebaası, yani kandırdığı fena ruhlar gökle yer arasındaki yeni dünyada Kayra Han'ın dünyasındaki insanlardan daha iyi (daha serbest) yaşıyorlardı. Bu durum Kayra Han'ın canını sıktı. Erlig'in dünyasını yıkmak için oraya kahraman Mandişere'yi gönderdi. O kuvvetli mızrağıyla vurarak, korkunç gök gürültüleri arasında bu dünyayı parça parça etti.

Parçalanan bu dünya aynı gürültülerle, Erlig ve insanlar için yaratılan ilk dünyanın üzerine yıkıldı. İri dünya parçaları yeryüzünün biçimini bütün bütün bozdular. Eski dünyaya şimdi yüksek dağlar, derin boğazlar balta girmez ormanlarla dolmuştu.

Kayra Han Erlig'i dünyanın en alt katına sürdü. O arada ne güneş, ne ay, ne de yıldız ışığı vardı. Tanrı Erlig'e dünyanın sonuna kadar orada oturmayı emretti.

Tanrı Kayra Han, şimdi on yedinci kat gökten kâinatı idare etmektedir. Diğer gök katlarından yedinci katta Gün Ana, altıncı katta Ay Ata oturmaktadır.

ATATÜRKÇÜ BİR CUMHURİYET GENCİ
 

SİTEME HOŞGELDİNİZ. BEN ORTA ÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ ATATÜRKÇÜ, CUMHURİYETE BAĞLI BİR TÜRK GENCİYİM. BU SAYFALARDA YAZILARIMI VE DİLİM DÖNDÜĞÜNCE BİLGİLERİMİ PAYLAŞARAK BELKİ BİR FAYDAM OLUR DİYE ÇABALAMAKTAYIM... SEVGİ VE SAYGILARIMLA...

TÜRK OLMAK...
 
TÜRK OLMAK YÜREK İSTER, CESARET İSTER, DAMARLARINDAKİ ASİL KANIN ONURUNU TAŞIYACAK GÜÇ İSTER...
KİMLİĞİNDE DEĞİL YÜREĞİNDE TÜRK OLAN BİR TÜRK EVLADIYIM...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
 
Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!




Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927





GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI
 
Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.

Ey Türk'ün büyük Ata'sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.

Türk Gençliği
DERS İZLE
 
 
Bugün 20 ziyaretçi (26 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol