El Burini
Paylaş

El Biruni

Birunî Eserlerindeki yüksek fen bilgileri, kendinden sekiz asır sonra gelen fen bilim adamlarını dahi hayrette bırakmış, bugünkü fennin mimarlarının rehberi olmuş büyük fen ve islâm âlimidir...

Arapça yazdığı kitaplarda sık sık Türkçe kelimeler kullanması , ilk astronomi gözlemlerini Türklerin oturduğu bölgelerde yapması onun Türk olduğunu göstermektedir, ve bu yüzden Türk bilgini olarak tanınmaktadır. İsmi Muhammed bin Ahmed el Birunî el- Harezmi olup künyesi Ebû Reyhan’dır. Birunî ya da Beyruni ismiyle ün yapmış olup, batı dünyasında Ali Boron adıyla tanınmaktadır. Çok yönlü bir bilgin olan Birunî matematik, astronomi, tıp, trigonometri, fizik, doğa bilim, eczacılık, jeoloji, sosyoloji, tarih, coğrafya, felsefe, etnoloji , dinler tarihi, filoloji , botanik, mineraloji gibi alanlarda 100 den fazla eser vermiştir. Birunî Türkçe, Arapça, Farsça, Sanskritçe, Yunanca, İbranice bilmekteydi ve sadece İslâm aleminde değil tüm dünyada tanınmakta ve saygıyla anılmaktadır.

Vasili V. Bartold tarafından “en büyük İslâm bilgini” olarak nitelenen Birunî akılcı ve nesnel yöntemiyle yalnız İslam dünyasının değil, çağının en büyük bilginleri arasında yer alır. Eserlerinin çoğu batı dillerine çevrilmiş ve defalarca basılmıştır. 1973 yılında doğumunun 1000. yıldönümü olması nedeniyle UNESCO’nun önayak olması ile bütün dünyada anılmıştır. Hayatı Birunî 973 (H. 362) yılında Zilhicce ayının üçüncü günü Kas’da doğmuştur.

Küçük yaşta iken babasını kaybetmiş çok zor şartlar altında yetişmiştir. Daha çocuk yaşta üstün kabiliyeti ve keskin zekası ile dikkatleri üzerine çekmiş, Harezmşah hanedanından meşhur âlim ve matematikçi Ebu Nasr Mensûr bin Ali Irak onu himayesi altına almıştır. Onun aracılığıyla Harizm sarayına girerek dönemin ünlü bilginlerinden matematik ve astronomi öğrenimi görmüştür. Ebu Abbas memnun bin Muhammed Kas kentini alarak Batı Harizm Sülalesinin egemenliğine son verince (995), bir süre Rey’de kaldıktan sonra Cürcan’a yerleşerek Sultan Kabus Vüşmgir’in sarayına girmiş, orada el-Âsâru’l-bâkiye ani’l kuruni’l-haliye adlı tarih ve kronoloji alanındaki ünlü yapıtını sultana sunmuştur (1001). Yeniden Harizm’e dönerek (1003 ya da 1009) çalışmalarını Sultan Memnun bin el- Memnun’un sarayında sürdürmüş, sarayda başta İbni Sina olmak üzere Ebu-Nasr, İbni Miskeveyh gibi dönemin meşhur âlimleriyle tanışarak yakınlık kurmuştur.

Gazneli Mahmut’un 1017’de Harezm devletine son vermesiyle Gazne’ye gelerek , 44 yaşında iken Gaznelilerin himayesine girmiştir. Gazneli Mahmut’tan olduğu gibi oğlu Mesut ve torunu Mevdut’tan da yardım destek ve saygı görmüştür. Gazneli Mahmut’un Hindistan seferinde, Sultan’ın baş danışmanlığını ve hazine genel müdürlüğünü yapmış, Gazneli Mahmut onun için “Sarayımızın en değerli hazinesidir” demiştir. Hindistan’ın fethinin ardından Hindistan’ın Nendene şehri civarında çeşitli ilmi çalışmalar yapan Birunî, orada Sanskritçe’yi öğrenmiş, Hintlilerin örf ve adetlerini incelemiş ,sonra tekrar Gazne’ye dönmüş, ömrünün geri kalanını orada geçirmiştir ve bu, bilimsel çalışmalar yönünden en verimli dönemi olmuştur. Uzun yıllar boyunca hazırladığı Tahdidu Nihayeti’l- Emâkın adlı kitabını bu dönemde tamamlamıştır (1025).

Sultan Mesud döneminde Ortaçağ asrtonomisinin en önemli kaynaklarından olan El- Kanunü’l Mesudî adlı kitabı yazmış ve sultana ithaf etmiştir. Öteki çalışmalarının yanında, ünlü filozof ve bilgin Ebubekir Razi’nin kitaplarının, İslâm tarihi açısındam büyük değer taşıyan kataloğunu hazırlamıştır. Gazne’de ölen Birunî’nin ölüm tarihi tam olarak bilinmemektedir. Değişik kaynaklarda 1048-1061 yılları arasında değişen tarihlerde vefat ettiği belirtilmektedir. Bilim Anlayışı Birunî, özgür düşünce ve sağlam bilgiye aykırı düşen boş ve temelsiz inançlara, düşüncelere önem vermemesi bakımından bir Ortaçağ bilgini olmaktan çok bir Yeniçağ bilgini kabul edilebilir. Simya, sihir, büyü gibi batıl inançlara inanmayan Birunî Kitabü’lCevahir fi Marifeti’l-Cevahir adlı kitabında yağmur taşıyla yağmur yağdıralamayacağı veya zümrütün yılan üzerinde etki yaptığı yolundaki inaçları yıkmaya çalışmıştır.

Birunî tükenmek bilmeyen bir gözlem ve araştırma çabasına nesnellik ilkesini ve içten bir dindarlık ruhunu da ekleyerek her yönden yetkin bir kişilik sergilemiştir. Bir hipotezin deneyle doğrulanması düşüncesi yanında ölçmeye verdiği önem kendisini fizik ve matematik çağdaş kavranışına oldukça yaklaştırmıştır. Çünkü o bir felsefeci olmaktan çok bir bilim adamıdır. Bilim adamı olarak yapıcı ve eleştirel bir zihniyette, bilimsel konularda sığ ve yüzeysel kalmaktan sürekli kaçınmış, bu nedenle bütün ömrünü bilgi birikimlerini deney ve gözlemlerle doğrulama uğruna harcamıştır. Birunî deney ,gözlem ve nesnellik ilkelerine dayanan bilimsel yönetemini doğa bilimlerinin yanında sosyal bilimlerde de uygulamıştır. Birunî’ye göre ilmin hazzı, yani hakikatı araştırma zevki, en yüksek zevkler arasındadır. Bu hususta kendisi şöyle demektedir: “ İlim adamına yani ilim hizmetçisine lazım ve kaçınılmaz olan şey, ilmin bütün sahalarında yeterli bir seviyede olmasa bile, ilimler arasında bir ayırım yapmamak, herbirinin hakkını vermektir.

Çünkü ilim güzeldir, lezzeti de kalıcıdır. Araştırma boyunca bu lezzet sürer gider. Çalışma bitince lezzet de son bulur. İlim adamı kendinden önce gelen âlimleri hor gözle bakmamalı, tevazû ile eserlerine yaklaşıp, istifade etmelidir. Böylece en doğru ve en sağlam bilgilere ulaşacak, kusurlu, hatalı bilgilerden uzak durmuş olacaktır.

İlmin ilerlemesi ve gelişmesi için şunlar lüzumludur:

1. İlmi düşünceye serbestlik tanınmalı, yani ilimde söz sahibi olanlanlar fikir hürriyetine sahip olmalı.

2. İlmi çalışmalar açık ve sağlam metodlara dayanmalı.

3. İlim; bâtıl düşüncelerden, sihir ve hurafelerden arınmış olmalı. 4. Gerçek ilim adamlarına çalışma zevk , şevk ve gayretleri arttıran teşvik tedbirleri alınmalı.

4. İlmin ilerlemesi için lüzumlu her türlü maddi, sosyal, teknik şartlar ve imkanlar hazırlanmalı.

5. İlme, ilmî eserlere ve ilim adamlarına hürmet edilmeli, itibarları sağlanmalı.

6. İnsanların dikkat ve alâkaları ilmî konulara çekme çalışmaları yapılmalı.

7. Devletin ileri gelen adamları , ilmin gelişmesi için gereken tedbirleri tespit edip , hemen bunları tatbik etmeli. ”

Bazı Önemli Bilimsel Çalışmaları Astronomi ve Matematik İlk astronomi gözlemlerini 990’da yapmıştır. Bu daha 17 yaşındayken astronomide verimli bir düzeye ulaştığını göstermektedir.

ATATÜRKÇÜ BİR CUMHURİYET GENCİ
 

SİTEME HOŞGELDİNİZ. BEN ORTA ÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ ATATÜRKÇÜ, CUMHURİYETE BAĞLI BİR TÜRK GENCİYİM. BU SAYFALARDA YAZILARIMI VE DİLİM DÖNDÜĞÜNCE BİLGİLERİMİ PAYLAŞARAK BELKİ BİR FAYDAM OLUR DİYE ÇABALAMAKTAYIM... SEVGİ VE SAYGILARIMLA...

TÜRK OLMAK...
 
TÜRK OLMAK YÜREK İSTER, CESARET İSTER, DAMARLARINDAKİ ASİL KANIN ONURUNU TAŞIYACAK GÜÇ İSTER...
KİMLİĞİNDE DEĞİL YÜREĞİNDE TÜRK OLAN BİR TÜRK EVLADIYIM...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
 
Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!




Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927





GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI
 
Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.

Ey Türk'ün büyük Ata'sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.

Türk Gençliği
DERS İZLE
 
 
Bugün 27 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol