Fedailerin Kalesi Alamut
Paylaş

FEDAİLERİN KALESİ ALAMUT

Kitabın Yazarı : Vladimir Bartol

YAZAR ÜSTÜNE...

Vladimir Bartol,Sloven şehrinde,1903 yılında dünyaya gelmiştir.Fransız kültürü almıştır.Felsefe,psikoloji, biyoloji,dinler tarihi eğitimlerini almıştır. Alamut,yazarın ilk eseridir,1938'de kaleme almıştır.İkinci Dünya Savaşı'nın karışık ortamında beklediği ilgiyi bulamamış,el altından satılacak kadar tehlikeli bir kitap olarak kabul edilmiştirBartol,savaş yıllarında vatanını işgal eden Alman ve İtalyan faşitlerine karşı mücadele etmiş,savaştan sonra kurulan Yugoslavya'da yazarlar birliği başkanı seçilmiştir.Herkes tarafında yazarın baş eseri olarak kabul edilen kitap sadece 1980 ve 1984'de iki baskı yapabildi.

KİTABIN ÖZETİ

Hasan Sabbah Tus şehrinde doğmuştu...O zamanda herkesi içine çeken bilinmezlik Hasan'ı da bu girdaba sürüklemişti...İslam dini,yaratıcı bir gücün varlığı kabul ettirilmeye çalışılan öğretilerin sorgusunu yapmak Hasan'ın ilgisini fazlasıyla çekiyordu.Hatta denilebilir ki kendi aklından geçen tüm soruların cevabını bulmaya adamıştı ve bunun için yapabilecek güce sahip olduğunu düşünüyordu.İslam'ın savaşçılarından peygamberin damadı Ali'yi beğeniyordu ve Allah'ın Mehdinin Alinin soyunda gelen biri olacağı müjdesinin peşi sıra sürüklenmişti Hasan.Mehdiyi nasıl tanıyacağına işaretler aradı ve kimse sorularına cevap veremiyordu,bu da O'nun zengin hayal gücünü harekete geçiriyordu.

Tus şehrine zaman zaman bilgili dailer gelip halka bilgiler veriyorlardı ve Hasan da tüm bu daileri soru yağmuruna tutuyordu ve herşeyi sorguluyordu.İsmaili tarikatının temsilcisi bir daile konuşmuş bu görüşme O'nu bu merakında soğutmuş bir daha din kavgalarına bulaşmama kararı aldırmıştı.Sonraları yine İsmaili dailerinden Ebu Nedin Zarac bir daile görüşmüş ve İsmaililerin hedeflerini,öğretilerini dinlemişti.Onların amaçlarını,savundukları,inandı kları, vaatettikleri tüm bunları dinlemiş ve sonucunda bunların saçmalığını söylemeye cüretini göstermişti.Zarac beklenemeyen bir şekilde onu onaylayıp sınavı geçtiğini müjdelemişti.

Tüm bu hikayelerin gerçek dışı olduğunu,hepsinin akıl oyunlarından ibaret olduğunu,aslında söylendiği gibi peygambere dahası Allah bağlı olmadıklarını ve felsefelerinin "Hiçbir şeye inanmıyoruz o halde her şeyi yapabiliriz." olduğunu açıkladı. Aslında onlara göre peygamber akıl hastası Ali de bunlara inandığı için delinin tekiydi.Şu ana kadar öğrendiği herşey İslam,peygamber,mehdi ile ilgili tüm bu öğretilerin ve sırların hepsi basit insanlardan oluşulan kitleleri uyutulmak için uydurulmuş bir masaldı.Bu öğretilerin hepsinin amacı halkı sultana karşı kışkırtmak olduğunu açıkladı.

Eğitim için Nisapur'a gitti ve orada Ömer Hayyam ve sonra baş vezir olacak Nizam'ül Mülk Hasan İbn'i Ali ile tanıştı ve üçü de aynı fikirlere sahiptiler.Sorularının yanıtlarını beraberce aramaya başladılar.Gittikleri medresede Kur'an,astronomi,matematik,tar ih gibi dersleri görüyorlardı.Üçü,fikirleri,ide alistlikleri ile birbirlerine kenetlenmişlerdi ve birbirlerine mümkün olduğunca çabuk üst seviyelere ulaşmaya ve bunu başaran ilki diğerlerine yardımcı olmaya söz verdiler.Medrese eğitiminden sonra Ömer dörtlüklerine ve astronomi,matematik araştırmalarına Nisapur'a gitti,Hasan ise öğretisini yaymaya başladı.Süreki dolaştı ve insanlarla konuşup onlara fikirlerini yaymaya çabaladı.

Herkes onu İsmaili hareketinin mücaiti diye kabul ediyordu.Liderine planlarından bahsettiğinde ise onu bunlardan söz etmeme konusunda ağır bir şekilde uyarıp reddettiler.Hasan bu acılarla fazlasıyla yıpranmıştı.

Hasan İbn'i Ali,Alparslan'ın veziri olmuş,Ömer Hayyam'a astronomi çalışmalarını yürütebileceği bir mevkiye getirerek verdiği sözü yerine getirmiş oldu.Çalışmalarından sonuç alamayınca Hasan Sabbah,Ömer Hayyam'la görüşmeye karar verir.Uzun geceler devam eden sohbetler ve fikir alışverişlerinden sonra Hasan, insanlığı hayrete düşüren planının ana hatlarını belirlemişti.Vezir Nizam'ül Mülk'ün,sultana karşı birliklerden,İran dolaylarında olup bitenlerden haberdar bir yandaşa ihtiyacı vardı,bu görevi Hasan Sabbah'a vererek verdiği sözü yerine getirmiş oldu.Artık sarayda ikisi beraberlerdi ve amaçları için daha da güçlü olmaya çalışıyorlardı.Sultan,Sabbah'ı n dehasını farketmişti hatta zamanında sultana en yakın olana verilen Atabey ünvanı bile Sabbah için kullanılır olunca Nizam'ül Mülk,arkadaşına gizliden öfke ve kıskançlık besler olmuştu.O dönemde hazine hesaplarında bir takım açıklar farkedildiğinde,sultan tüm gelir ve giderlerin raporunu ister.Vezir bunu yapmanın altı ay alacağını Sabbah ise kırk günde bu işi bitirebileceğini söyler.Araları açılır ve Sabbah raporu kırk günde tamamlar.

Tüm veriler vezirin sonu demektir.Sabbah raporu teslim edeceği gece vezirin planı ile kağıtlardan bir kısmı çalınır ve ertesi sabah sultanın karşısında oldukça zor bir durumda kalır ve saraydan sürülür.Öldürülmesi o an oldukça sakıncalıdır.Bundan sonra Sabbah,tüm bunların öcünü almak için planlar yapar.

Bu sırada Alparlslan'dan sonra Melik Şah başa geçer.Yeni sultanın annesi vezir olarak Nizam'ül Mülk yerine Tac'ül Mülk'ü atamak ister.Nizam'ül Mülk bunun üzerine kendi yandaşlarını toplar.Misafir olarak kabul edildiği bir prensin evinde Apama ile tanışır.Çok güzel bir kadındır ve prensin cariyesidir ama Sabbah'la yasak aşk yaşarlar.Yıllar Sabbah'ın yandaş toplaması ile geçer ve gücüne güç katar.Bir karargah bulmayı hedefler.Sultan ve vezirden öc almanın hayali onu Alamut'a kadar götürür.

Alamut kalesi,sultanın konutanlarınca korunuyordu.Bu fethedilmez kayalıklar,kuleler,geçilmesi imkansız asi bir çağlayan üzerine inşa edilmiş bu görkemli kaleyi akıl oyunlarıyla ele geçiren Sabbah artık planlarının diğer aşamalarına geçti.Kalenin arkasındaki bahçelere şağşağlı köşkler inşa ettirdi.Dünyanın dört bir yanından en ilginç bitki türlerini,çiçeklerini toparlayarak Kur'an'da anlatıldığı gibi cennetin aynını yeryüzünde meydana getirdi.Köşklere dünyanın en güzel kızlarını topladı.Kızlar edebiyat,müzik,dans ve bunun gibi güzel sanatlar ve din derslerini meryem ve birkaç hadımlardan şehvet erkeklerle olan ilişkinin nasıl olması gerektiğini Apamadan öğreniyorlardı.Kızların eğitimi oldukça yorucu ve düzenli bir tempoda sürüyordu ve aldıkları besimlerden bakımlarına de baştan sona göz hapsindeydiler. Kızlar arasında kıskançlık,dostluk,tüm insani paylaşımların yanında bir takım sapkınlıklar da vardı.Günleri genelde neşe içinde çalıp söyleyerek,dans ederek,verildiğinde şarap içerek geçiyordu.Kızların hepsi Seyduna'ya itaat ediyorlardı ama neden orada olduklarını ve o eğitimi neden aldıklarını bilmiyorlardı.Hatta meryem bile bunu yirmibeş yıl sonra öğrenmişti.

Diğer taraftan Alamut kalesinde fedailer çok zorlu ve ağır şartlarda eğitim alıyorlardı.Alamut'da hayat bahçedekilerden oldukça farklıydı.Zevklerin,zaafların, hayallerin akıllardan geçmesi bile yasaktı.Çoğunlukla ölüm cezası uygulanırdı.Öğrencilerin fedai olmak için büyük dailerin,Hasan Sabbah'ın,yani Seyduma'nın en yakınlarınını sınavından geçmeleri gerekiyordu.Öğrenciler savaş taktikleri dışında İslam,güzel sanatlar,tarih,coğrafya gibi dersler alıyorlardı.Asla Kur'an'da yazılanların dışına çıkamıyor,içki içemiyor,bir kadınla olmanın hayalini bile kuramıyorlardı.Bunun cezası Allah'dan sonra gelen ve cennetin anahtarına sahip olan Seyduna tarafından veriliyordu.Seyduna ile büyük dailer Apama ve meryemin dışında Seyduna'yla hiçkimse yüzyüze görüşemiyordu.Bakir olan öğrencilerin zamanla birer savaş makinası haline geliyordu.Sultanın öncü birliklerinin Alamut'a saldıracağı duyulunca Seyduna öğrencilerini fedailiğe yükseltir.Fedailer öncü birliklere karşı başarı elde ederek kaleye geri döndüklerinde bunların arasından göze çarpan üç fedai Seyduna'nın yanına kabul edilir. Seyduna'nın planının son aşaması için ona sonsuz itaat edecek bir orduya ihtiyacı vardı.Bunun için bu üç fedaiye cennetin kapılarını açtı.Onlara kenevirden yapılmış küçük haplar vererek hayal görmelerini,uykuya dalmalarını sağladı.Gözlerini açtıkların etraflarında daha önce hiç görmedikleri gözalıcı güzellikleri birçok nesne ve kızları gördüklerinde bulundukları yerin cennet olduğunu ve kızların huri olduklarını sandılar.Alamut'a geri döndüklerinde Seyduna'nın vaatlerinin gerçek olduğu söylentisi yayıldı ve Seyduma amacına ulaşmış oldu.

Bu arada sultanın birlikleri Alamut'a doğru ilerliyorlardı.Yeni öğrenciler eğitiliyor,cennetle mükafatlandırdığı üç fedaiye yeni görevler veriyordu.Sonunda beklenen gün geldi.Sultan birliğin başında Alamut önlerine kadar gelir,Hasan istediği herşeyi hiç düşünmeden gerçekleştirecek bir orduya sahiptir bu da onu sultanın karşısında güçlü kılıyordu.Çünkü Hasan'ın fedaileri ölüm,den korkmuyor hatta şehit olmaları demek cennete bıraktıkları sevgililerine kavuşmaları anlamına geliyordu.Mükafatlarını hak etmek adına son derece alıngan ve korkusuzca davranıyorlardı.

Yıllar sonra sultan ve Hasan karşı karşıyaydılar ve sultan da Hasan'ın kendine bu denli güvenini neden kaynaklandığına gözlerinin önünde şahit oldu.Sultanın önünde Hasan fedailerinden birine kulenin tepesine çıkıp aşağı atmasını,mükafatının cennet olduğunu söyler.Fedai bunu yapar ve sultanın birliklerinin önüne cansız bedeni düştüğünde yüzünde mutlulukla bir tebessüm vardır.

Yarattığı bu şaşkınlıkla çatışma şiddetini arttırmadan Hasan amacına ulaşmış,sultanı esir alarak öcünü almıştır.Hasan Sabbah,Anadolu Selçuklu Devleti'nde yeni bir dönemi başlatmış olur.Devletin sultanı,veziri değişir.Hasan Sabbah tüm hayallerini,planlarını gerçekleştirmiş olur.

ATATÜRKÇÜ BİR CUMHURİYET GENCİ
 

SİTEME HOŞGELDİNİZ. BEN ORTA ÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ ATATÜRKÇÜ, CUMHURİYETE BAĞLI BİR TÜRK GENCİYİM. BU SAYFALARDA YAZILARIMI VE DİLİM DÖNDÜĞÜNCE BİLGİLERİMİ PAYLAŞARAK BELKİ BİR FAYDAM OLUR DİYE ÇABALAMAKTAYIM... SEVGİ VE SAYGILARIMLA...

TÜRK OLMAK...
 
TÜRK OLMAK YÜREK İSTER, CESARET İSTER, DAMARLARINDAKİ ASİL KANIN ONURUNU TAŞIYACAK GÜÇ İSTER...
KİMLİĞİNDE DEĞİL YÜREĞİNDE TÜRK OLAN BİR TÜRK EVLADIYIM...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
 
Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!




Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927





GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI
 
Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.

Ey Türk'ün büyük Ata'sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.

Türk Gençliği
DERS İZLE
 
 
Bugün 34 ziyaretçi (46 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol