Edebi Akımlar

Edebi akımlar

Edebiyat, resim, müzik, heykel… gibi değişik sanat dallarıyla ilgili olarak ortaya çıkan, belirli bir görüş ve anlayışı ifade eden sisteme “akım” denir.

Kimi zaman aynı akımın hem edebiyatı hem de başka sanat dallarını etkilediği olmuştur, öyleyse akımların etkisi belli bir sanat dalıyla sınırlı olmamaktadır.

Edebi akımların oluşmasında;

— Toplumsal yapıdaki gelişme ve değişmeler

— Siyasal yönetim özellikleri

— O dönemdeki felsefi anlayışlar

— Sanatçıların değişiklik istekleri

başlıca etkenlerdir. Bu etkenler özellikle 20. yüzyıla kadar ortaya çıkan edebiyat akımları üzerinde etkili olmuştur. 20. yüzyılda etkili olan edebiyat akımlarında daha çok “sanatçıların değişiklik istekleri” rol oynamıştır.

Her edebiyat akımı ya bir öncekine tepki olarak doğmuştur ya da önceki akımın uzantısı mahiyetindedir. Bu yönden düşünüldüğünde kimi akımlar arasında büyük farklılık, kimileri arasında da benzerlikler vardır. (Harfçilik)

Tüm Edebi Akımlar:

İdealizm

Kişiselcilik

Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk)

Sürrealizm

Dadaizm

Fütürizm

Kübizm

Ekspresyonizm

Empresyonizm

Sembolizm

Parnasizm

Naturalizm

Realizm

Romantizm

Klasisizm

Hümanizm

İdealizm

Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır. İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde de görülür. 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bireyci dünya görüşü ve simgecilik akımına bir tepki olarak doğmuştur. Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan idealizm, bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır.

Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu, yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar. En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains’tir. Bu akımın temelleri, Romains’le Chenneviere’nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir üzerine küçük inceleme) ve Georges Duhamel’le Charles Vildrac’ın kaleme aldığı Notes su la Technique Poetique (Şiir tekniği üzerine notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur.

Kişiselcilik

Kişiselcilik, soyut düşüncülükle özdekçiliğin karşısına tinsel gerçekliği, sözü geçen iki bakış açısının da parçalara böldüğü birliği yeniden yaratacak sürekli çabayı koyar. Kişiselcilik, Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” (Cogito ergo sum) geleneği içinde yer alır. Kişiselciliğin ana yapısı şöyle özetlenebilir: Kişilik, bilinç, kendi yargısını özgürce belirleme, amaçlara yönelme, zamanın akışına karşı öz kimliğini sürdürme ve değerlere bağlanma gibi temel özellikleri nedeniyle, bütün gerçekliğin dokusunu oluşturur.

Felsefi yönden Gottfried Wilhelm Leibniz bu akımın kurucusu, George Berkeley de başlıca kaynaklarından biri olarak kabul edilir. Edebiyatta en önemli savunucusu Emmanuel Mounier’dir.

Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk)

Bu akım (varoluşçuluk) önce 1927′de Alman düşünür Martin Heideger tarafından ortaya konmuştur. Daha sonra ikinci Dünya Savaşı yıllarında Fransız düşünür ve sanatçı Jean Paul Sartre tarafından geliştirilmiş ve edebiyata uygulanmıştır.

Egzistansiyalizm akımının geçmişi, gerçekte, eski Yunan felsefesine kadar uzanır. Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” düşüncesine dayanır. Dadaizm gibi bir bunalım edebiyatıdır. İkinci Dünya Savaşında, İnsanlığın neredeyse yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, bütün değer sis­temlerinin yıkıldığı karamsarlık ve umutsuzluk ko­şullarında kendine uygun ortam bulmuştur. Egzistansiyalizm akımına göre “var oluş” insanın maddi özün­den önce gelir. İnsan dünyaya gelip var olduktan sonra kendi özünü, değerlerini yaratır. Bu süreçte insana yol gösterecek olan, yine kendisidir. Bu nedenle özgür olmak zorundadır. Bunalımlarının kaynağı, insanın Özünü ve değerlerini yaratırken değişik seçeneklere karşı hissettiği sorumluluktur. Varoluşçu sanatçılar, çağından sorumludur. Top­lumun yön vermeli, toplumsal sorunlar karşısında duyarlı olmalı, siyasal yapıyla iç İçe olmalıdır. Egzistansiyalist eserlerde karakterler değil, belli durumlarda karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Kahramanların belli karakterleri olmadığından ne yapacağı önceden düşünülemez. Okuyucu merakı sürekli uyanık kalır.

Egzistansiyalizmin Önemli Temsilcileri: Jean Paul Satire ( önemli yapıtları : Varlık ve Yokluk, Diyalektik Aklın Eleştiri­ci, Egzistasiyalizm Bir Hümanizmadır, Duvar, Öz­gürlük Yollan, Kirli Eller) Andre Gide ( Önemli ya­pıtları : Dünya Nimetleri, Kalpazanlar, Pastoral Senfoni ), Andre Malrauks ( önemli yapıtları : Ka­ğıttan Ayılar, İnsanlığın Durumu, Sanat Psikolojisi ) Simone De Bevoir { ömenli yapıtları : Başkaldırının Kanları, Sakatlanmış Ağızlar, Varoluşçuluk ve U-lusların Bilgeliği, Kadın Nedir, Bir Genç Kızın Anıları ) Albert Camus f önemli yapıtları : Yabancı, Veba, Başkaldıran insan)

Jean Paul Sartre – roman, tiyatro,felsefe

AlbertCamus - roman, deneme

Simone de Beauvoir – roman, tiyatro, deneme

Andre Malraux – roman

Türk edebiyatında Egzistansiyalizmi bir dünya görüşü olarak benimsemiş bir sanatçı yoktur.

Sürrealizm

Kurucusu, Fransız edebiyatı şairlerinden ve ruh doktoru Andre Broton’dur. İlkeleri 1924′te ortaya konmuştur. Sürrealizmin amacı bilinçaltının sanata yansıtılmasıdır. Felsefi alanda, Fransız filozofu Henry Bergson “sezgicilik” adını verdiği düşünce akımı, sürrealizmi etkilemiştir. Ruhu savunan Bergson’un ruhun akıl­dan daha üstün olduğunu ileri sürer. Gerçekleri ruhsal sezgilerle açıklar. Doktor Sigmund Freud’un “psikanaliz” düşünce­si sürrealizm akımının diğer bir kaynağıdır. Freud, insanı bilinçaltıyla açıklar. Ona göre insanın gerçek eğili­mini, isteklerini toplumsal yasalar, ahlak ve dinsel baskılar engeller. Bilinçaltı ancak sarhoşluk, rüyalar, sayıklamalar…gibi durumlarda aklın denetiminden kurtularak bilinçüstüne çıkar. Sürrealistler, düşün­cenin gerçek etkinliğini ortaya çıkarmak için hîpno-tizma seansları düzenlemişler, elde ettikleri verileri sanatlarına yansıtmışlardır. Onlar, gerçek sanat yapıtlarının, sanatçılarca akıl ve irade denetimi dışındayken oluşturulabileceğini savunmuşlardır. Sürrealist sanaçtılar, dil ve üslupta anlaşılır olmayı iste­mediler. Herkesin birkaç sözcük ya da cümle ekle­yerek oluşturduğu “otomatik yazı” yöntemini benim­sediler. Noktalama işaretlerine karşı çıktılar. Türk edebiyatında Birinci Yeniciler (Garipçiler) ve ikinci yenicilerin bazı sa­natçıları sürrealizmden etkilendi.

Sürrealizmin temsilcileri;

Andre Breton ( önemli ya­pıtları : Bakire Gebelik, Ak Saçlı Tabanca, Manyetik Alanlar, Sürrealizmin Manifestosu ),

Paul Eluard yapıtları: Ölmeden ölmek, Açık Kitap, ÇifteKaranlık, Politik Şiirler),

Luis Aragon yapıtları: Elsa’nın Gözleri, Rüyalardan Bir Dalga, Sevinç Ateşi)

YALNIZ DEĞİLİM

Yüklü

Dudakların tüyden hafif yemişleriyle

Giyimli

Bin bir değişik çiçekle

Anlı şanlı

Kollarında güneşin

Mutlu

Bir tanıdık kışla

Hoşnut

Bir damlasıyla yağmurun

Güzel

Tanyerinin aydınlığınca

İçten bağlı

Bir bahçenin sözünü ediyorum

Düş kuruyorum

Seviyorum düpedüz

(Paul Eluard, Çev. Sebahattin Kudret Aksal)

Dadaizm

Öncüsü, Romen asıllı ozan Tristan Tzara’dır. Tzara, genç sanatçıların bir toplantısında “Larousse” sözlüğünden rastgele bir sayfa açmış ve karşısına çıkan ilk sözcük “Dada” bu edebi akımın adı olarak benimsemiştir. Sözünü ettiğimiz bu olayın da kanıtladığı gibi Dadaizm bir bunalım edebiyatıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu oluşan çökün­tü, güvensizlilk, insanların inanç ve değer yargılarının sarsılması, sanatçıları da umutsuzluğa, düş kırıklığına sürükledi. İnsanın yarattığı maddi ve manevi uygarlık değerlerinin, yine İnsan tarafından acımasızca yıkılıp yok edilmesi sanatçıları, ikiyüzlü saydıkları düzeni sanat anlayışlarının kuramlarını yıkmaya yöneltti.

Böyle bir ortamda dadaistler, sanatta her türlü geleneğe karşı çıktılar. Var olan dil ve estetik ku­rallarını kaldırmayı hedeflediler. Akla dayalı her şeye savaş açarak kuralsızlığı ve sürekli değişmeyi savundular. Bu akım sonradan yerini sürrealizme bıraktı. Tzara dışında Andre Breton, Luis Aragon ve Paul Eluard ilk ürünlerini sürrealizm akımının özelliklerine dayalı olarak vermişlerdir. —————————————————————————————————————————-

1916′da Romen asıllı İtalyan şair Tristan Tzara tarafından ortaya atılan Dadaizm akımı (Kuralsızlık), edebiyat ve sanatta her türlü geleneğe, kurala karşı çıkan; “kuralsızlığı kural edinen” bir akımdır.

I. Dünya Savaşı’nda yüz binlerce insanın ölmesi, insanların derin acılara gömülmesi ve mutsuzluğa sürüklenmesi; akla, mantığa ve ahlâka dayalı biçimde kurulduğunu söyleyen düzenlere karşı güvenin sarsılması, değer yargılarının alt üst olmasına yol açmıştı. İşte Dadaizm, böyle bir ortamda savaş içinde doğdu; savaştan sonra Fransa’da etkinlik kazandı. Dadaizm, savaşın doğurduğu acılara, yıkımlara karşı bir protesto, bir isyan hareketi olarak kendini ortaya koydu. Dadaizm;

Bireyi aklın tutsaklığından ve akla dayalı düzenden kurtarmak Sanatta her türlü geleneği yıkmak

sözcükleri bilinen anlamları dışında kullanmak Yerleşik dil ve estetik kurallarını kaldırmak Akıldışılığı, kuralsızlığı ve sürekli değişmeyi savunmak gibi amaçlar edinmişti. Tristan Tzara’nın, Meydan Larousse’dan rastgele seçtiği bir sözcükten (Dada) adını alan bu akım, 1922′de yerini Sürrealizme (gerçeküstücülük) bıraktı. Sürrealizmin kurucusu olan şairlerin çoğu (Breton, Soupault, Ara-gon, Eluard…) sanat yaşamlarının ilk dönemlerinde Dadaizm içindeydiler.

Dadaizmln kurucusu ve öncüsü olan T.Tza-ra, bu akımı şöyle tanımlar:

“Kağıt parçaları üzerine sözcükler yazın, bunları bir şapkanın İçine atıp karıştırın, sonra teker teker çekip bir kağıdın üzerine sıralayın; işte Dadaizm…”

Dadalzmin önemli Temsilcileri

Tristan Tzara

Francls Picabia

Türk edebiyatında Dadaizmi tüm özellikleriyle benimsemiş bir sanatçı yoktur.

DADA TÜRKÜSÜ

Bir asansörün türküsü Yüreğinde dada olan Çok yoruyordu motorunu Yüreğinde dada olan Bir kral taşıyordu asansör Ağır kırılgan özerk Kesti iri sağ kolunu Roma’ya Papa’ya gönderdi Asansörün işte bu yüzden Yüreğinde yok artık dada Çikolata yiyiniz

Yıkayın beyninizi

Dada Dada

Fütürizm

2O.yüzyıiın başlarında İtalya’da doğmuştur. Ku­rucusu İtalyan şairi Marinetti, 1909′da fütürizmin bildirisini Figaro gazetesinde yayımlamıştır.

Fütürizm, yaşamdaki sürekli değişimin sanata da yansıması gerektiğini vurgular. O yüzden geçmi­şi bütün sanat kuralları ve anlayışları bir yana bıra­kılmalıdır. Yaşamın sürekli değişimine, dinamizmine uygun yeni anlatım yolları ve biçimleri bulunmalıdır. Onlara göre, makine ve hız sanatın her alanına sokularak geleceğe yönelmelidir.

İtalyan fütürsleh, bildirilerinde savaşın dünya sağlığı yönünden gerekliliğini, makineye karşı duy­dukları hayranlığı, hızın güzelliğini dile getirdi. Mussolini faşizminin peşine takılarak, kadın düş­manlığını yüceltmişler; müzelerin, kütüphanelerin yıkılmasını önermişlerdir. Neredeyse, İnsanlığın tüm kültür birikimine savaş açmışlardır.

Şiirde serbest nazmı savunmuşlar, ölçü, uyak, nazım biçimi ve geleneksel dilbilgisi kurallarını dış­lamışlardır.

Rus fütüristleri bunların tersine, savaşa karşı olmuşlar, kadın-erkek eşitliğini savunmuşlardır. Makineleşmenin, sanayinin yanında yer almakla birlikte makineyi kullananın, üretici güçlerin toplum­sal ve düşünsel olarak destekleyicileri olmuşlardır.

Fütürizmin Rus Edebiyatındaki temsilcisi Vitaclimir Mayakovski’dir.

Türk edebiyatında Nazım Hikmet fütürizmden etkilenmiştir. Serbest şiiri benimsemesi, kimi şiirle­rinde “makileşme İsteğini” dile getirmsi ve Resimli Ay adlı dergide “Putları Yıkıyoruz” adlı yazı dizisinde geleneksel Türk şiiri ve bu şiirin ozanlarına tavır alması, ondaki fütürist etkileri açıklar.

—————————————————————————————————————————————————————————————————————

BİR BAŞKA KAYNAK:

İtalyan edebiyatı şairi Marinetti (1876 – 1944)’nin 1909′da Fransa’da yayımladığı bildirgesiyle ortaya çıkan bu akım, yaşamın sürekli ve hızlı bir değişim içinde olduğunu, sanatın da bu değişime ve hıza ayak uydurması gerektiğini savunur.

Fütürizm akımı, (gelecekçilik) geleneksel sanat anlayışına karşı çıkarak, yeni anlatım yollarının ve biçimlerinin bulunması gerektiği görüşünü benimser; sanatın her dalına makineyi, hızı ve dinamizmi sokmak ister. Fütürizm, bir bakıma makineye olan hayranlığın türküsünü söyler. Ölçülü, kafiyeli şiiri reddeder. Serbest nazım biçimleriyle ve yepyeni sözcüklerle eserler vermeyi amaçlar; geleneksel dilbilgisi kurallarını dışlar.

Fütürist şairler geçmişe ait tüm değerleri yıkmak istemişler; geleneksel olan her şeye karşı çıkmışlardır. “Makineleşmeye hayranlık”, “hız”, “ataklık”,”gemilere, trenlere, uçaklara övgü”,”savaşın güzelliği” temaları fütürist şairlerin başlıca dayanakları olmuştur.

Fütürizm resim, heykel, mimarlık alanlarını da etkilemiş, ancak uzun ömürlü olmamış ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra yerini Dadaizme bırakmıştır. Bu akım, İtalyan milliyetçiliğine ve askeri işgalciliğine çanak tutmuş; Rusya’da Marksist şairler tarafından benimsenmiştir.

Fütürizmin Önemli Temsilcileri:

F.T. Marinetti

Mayakovski

Fütürizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:

Nazım Hikmet

Fütürizm Akımı Örnek Metinleri:

PİSTON

Gürültüler arasından Dan… Dan… Gelir bir ses uzaktan Makinenin gürültüsü Pistonun gümbürtüsü Piston… Ton… Ton… Ton Piston… Pis…Ton…

(F.T. Marinetti)

MAKİNALAŞMAK

Trrrum,

Trrrum

Trrrum

Trak tiki tak

Makinalaşmak

İstiyorum

Beynimden etimden iskeletimden

geliyor bu!

Her dinamoyu

altıma almak İçin

çıldırıyoruml

Tükrûklû dilim bakır telleri yalıyor

damarlarımda kovalıyor

oto – dlrezinler lokomotifleri III

Trrrum,

Trrrum,

Trrrum

Trak tiki tak!

Makinalaşmak

İstiyorum

(Nazım Hikmet)

Kübizm

Kübizm, 20. yüzyılın başında Empresyonizme tepki olarak doğan, önceleri resim ve heykel sanatlarında etkili olan, daha sonra edebiyata yansıyan bir akımdır.

Kübizm, dış dünyadaki nesnelerin yalnız görünen değil, görünmeyen taraflarını da göstermeye, anlatmaya çalışan bir akımdır. Sözgelimi “Ressam, balkonda bulunan bir adamın resmini yapmak istediği zaman, yalnızca adamın dış görünüşünü çizmekle yetinmeyecek, balkondaki adamın sokağa ait bütün duyumlarını aynı tablonun içerisine yerleştirecektir.” Kübizm akımına göre yaşam, çok boyutludur. İnsan yaşam denilen olay içinde birçok şeyi hep birden görmektedir. Öyleyse insanı bütün düşüncelerinden soyutlayarak anlatamayız. İyi bir sanatçı, insanın hem dış görünüşünü hem de düşündüklerini eserine yansıtabilmelidir.

Kübizmin sanatçıları, insanı dış görünüşü ve duyumlarıyla birlikte anlatırken düşüncelerini geometrik şekillerle dile getirir. Kübizmde insan, doğa ve eşya bambaşka bir açıdan yorumlanır.

Kübizmin Önemli Temsilcileri:

Picasso resim

G. Apollinaire şiir

M. Jacop şiir

Türk edebiyatında bütün şiirleriyle Kübizmi temsil eden bir edebiyat sanatçısı yoktur.

ŞAPKA

Güvercinler uçtu, üstünde bir elma ağacının

Avcılar koştu ardından, pek güvercin kalmadı ağaçta

Hırsızların işi tıkır, tek elma kalmadı ağaçta

Bir sarhoşun şapkasından başka

Asılı en alt dalda

İyi iş bu şapka satıcılığı

Sarhoş şapkası satıcılığı

Bulunur her yerde şapka

Üstünde çayırların, dalların

Çukurlarda

Yenilerini ararsan Kermarec’de bulursun her vakit Lamnion’da şapka satıcısı Kermarec Onun için çalışır rüzgar

Bense küçük bir terzi Şapka satıcısı olacağım ben de Elma şarabı benim için çalışacak Zengin olduğum vakit Kermarec kadar Bir elma bahçesi alacağım, elma-şaraplık Ve evcil güvercinler Bordeaux’daysam şarap içeceğim Ve dolaşacağım güneşte baş-açık

(Max Jacop, Çev. Ergin Ertem)

EKSPRESYONİZM

20. yüzyılın başında Empresyonizme tepki olarak doğan Ekspresyonizm, insanın iç dünyasındaki duyguları anlatmaya (dışa vurmaya) önem veren bir akımdır.

Ekspresyonizm (dışavurumculuk) önce resim alanında ortaya çıkmış, daha sonra edebiyata yansımıştır. Almanya’da doğan bu akım, özellikle Naturalizmin doğayı olduğu gibi kopya eden tutumuna ve İzlenimcilik‘in dış dünyaya bağlılığına bir tepkidir. Bir başka deyişle bu akım, sanayi çağının anlamsızlaştırdığı yaşama karşı “ruhun isyanadır. Ekpresyonist sanatçılar öznel gerçekçiliğe ve iç gözleme büyük önem vermişlerdir.

Ekspresyonizme göre şairin görevi dış dünyanın anlamsızlığına, ruhsuzluğuna süretli bir atılışla anlam kazandırmaktır. İyi bir sanatçı, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak, bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak incelemek durumundadır.

Ekspresyonizmin Önemli Temsilcileri:

O’Neil tiyatro

FranzKafka öykü, roman

T.S. Eliot şiir, eleştiri

J. Joyce şiir, roman

Ekspresyonist Şiir Örneği:

İŞSİZ

Kimse iş vermedi bize

Elleri cebinde

Asık bir suratla

Açıkta yaşıyoruz

Titriyoruz ısıtılmamış odalarda

Yalnız kuru bir yel var şimdi

Sapanların atılı durduğu

Sürülmemiş boş tarlalarda

Bu ülkede iki erkeğe bir cigara;

İki kadına yarım bardak bira düşecek

Kimse iş vermedi bu ülkede bize

Yaşamamız hoş karşılanmıyor

ölümümüz anılmıyor Times gazetesinde…

(T.S. Eliot, Çev. Osman Türkay)

EMPRESYONİZM

I9.yüzyılın sonlarında Fransa’da doğmuştur. önce resimde, sonra da edebiyatla etkisini göstermiştir. Dış dünyanın sanatçıda bıraktığı izlenimleri anlamayı amaçlamıştır. Onlara göre sanatçı, dünyayı olduğu gibi anlatamaz. Ancak hayallerle süslenmiş izlenimler yardımıyla anlatıiabilir. Sembolizmin uzantısı sayabileceğimiz empreyonizm, “sanat için sanat” anlayışını benim­semiştir. Sanatçılar, ölçü ve uyağa önem verme­miştir. Onlara göre gerçek, kişisel izlenimlere göre değişir. Bu izlenimler de göreceli, yani sanatçıdan sanatçıya değişebilen niteliktedir.

Marie Rilke { Önemli yapıtları: Christop Rilke’nin Aşk ve Ölüm Şarkısı. Duino Mersiyeri..,) ve James Joyce (. Önemli yapıtları : Sürgünler. Bir Delikanlının Sanatçı olarak portresi ) empresyonizm temsilcileridir.

19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkan, oradan diğer ülkelere yayılan, dış dünyanın sanatçıda bıraktığı izlenimleri yansıtmayı amaçlayan akıma Empresyonizm akımı (izlenimcilik) denir.

Empresyonizm, önce resimde, sonra edebiyatta etkili olmuş bir akımdır. Empresyonist sanatçılar dış dünyayı olduğu gibi değil de algıladıkları biçimde anlatmayı amaçlamışlar, öznelliği benimsemişlerdir. Onlara göre, bu dünya sanatçılara heyecan ve ruhi dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır. Sanatçının görevi, duyduğu heyecanı, ruhi dalgalanmaları dile getirmek olmalıdır.

Edebiyat eleştirmeni K. Haedens’e göre, empresyonist şiirlerde sözcükler, yepyeni biçimlerde birleşir, bir “fosfor ışığı” içinde yıkanırlar. Empresyonist şairler, şiirde biçime, kafiyeye önem vermezler. “Sanat için sanat” anlayışını benimseyerek, edebiyatın toplumsal bir görevi üstlenmesine karşı çıkarlar.

Empresyonizm, Sembolizm akımının özelliklerini taşıyan bir akım olarak değerlendirilebilir. Sembolizm akımı içinde yer alan bazı şairler, Emprosyonizmin de temsilcileri olmuşlardır. Bu akım en çok resimde etkili olmuştur. Edebiyatta geliştiği başlıca türler şiir ve tiyatrodur.

Empresyonizmin Önemli Sanatçıları

Arthur Rimbaud

R. Marie Rilke

Paul Verlaine

Empresyonizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:

Türk edebiyatında bütün şiirleriyle izlenimci diyebileceğimiz şairler yok sayılır. Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı gibi sanatçıların kimi şiirlerinde bu akımın etkileri görülür.

Empresyonizm Örnek Metinleri

OFELYA

Yıldızların uyuduğu, sessiz, kara Dalgalarda Ofelya iri bir zambak, Yüzüyor tül gibi, uzanmış sulara… Avcı borularının ezgisinde bak.

Bin yıl geçti Ofelya yine üzgün Uzun sularda kefen gibi akıyor Bin yıldır, gündüz, gece deli gönlünün Hüznünü meltem yellerine döküyor

Yöresinde üzgün nilüferler bazen Dağıtıyor kızcağızın uykusunu Bir kanat vuruşuyla dallar yuvadan Salıyor yıldızların altın şarkısını

(Arthur Rimbaud, Çev. Erdoğan Alkan)

GEÇMİŞ OLA

Hâtıralar, ne istersiniz benden?… Sonbahar… Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar Güneşten ölgün ve soluk bir ışık vurmada İçinde poyrazlar esen sararmış ormana. Yapayalnızdık, yürüyorduk, türlü hülyalarda, Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda. Çevirip güzel gözlerini bana: “Hangisi? En güzel günün” diye sordu o billur sesi.

Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin Hafif bir gülümseyiş cevap verdi sesine öptüm ellerini, ibadet edercesine.

— Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır! Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır! Sevilen dudaklardan çıkan ilk evet’lerin!

(Paul Verlaine‘den Çev. Orhan Veli Kanık )

Sembolizm

Şiirdeki gerçekçiliğe (parnasizm) tepki olarak 1880′li yıllarda Fransa’da doğmuştur. 1885 ve 1902 yılları arasında da en verimli dönemini yaşamıştır.

Deneysel bilimlerin gelişmesi, doğayı ve insanı maddesel, somut gerçekçiliğiyle kavrama düşüncesi sanatta “gerçekçiliği” doğurmuştu. Gelinen bu aşa­manın toplumsal ve sanatsal boyutu, insanı mutlu etmeye yetmedi. Tersine, bunalıma sürekledi. Sanatta da “idealist felsefe”ye dayalı bir arayış başladı. Bu arayışın sembolizme yönelik İlk durağı Dekadizm ( çöküşçülük ) oldu. önderliğini Fransız ozan, Jules Laforque yaptı. Hareket, toplumsal ve sanatsal alanda başkaldırıyı, yerleşik beğenileri değiştirmeyi, karamsarlığa, hayal ve duyarlığa yer vermeyi amaçlar. Bu anlayışa sahip sanatçılar, sonradan sembolizm (simgecilik) akımı için de yer aldılar.

Alman filozofu Schopenhaur’ın dünyayı “hayali ve gizemli olgular’* oiarak gören idealist felsefesi sembolizmin düşünsel kaynağını oluşturmuştur.

Sembolizmin Özellikleri:

1. Sembolizm, şiire duygu ve hayali getirmesi yönüyle romantizmle benzerlik taşır. Diğer benzer yan her iki akımın da öznel oluşudur. Bu benzerlik­lere karşın sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir anlayışlarına karşı çıkmışlardır.

2. Sembolistler, dış dünyanın görüntülerini so­mut nesnel gerçeklikleriyle değil de; bu görüntülerin sezgilerinden, izlenimlerinden yansıyan niteliklerini şiire aktardılar. Duyguların, dış dünyayı ancak oldu­ğu gibi değil, onu değiştirerek ulaştırabileceğini düşündüler.

3. Sembolist ozanların doğa görüntülerini yarı aydınlık ortamlar oluşturur: sararmış yapraklar, akşamın alacakaranlığı, durgun göller, kızıl gün batımı, ayışıklı geceler.,,Bu görüntülerde net değil, neredeyse, tül bir perdenin ardından yansıyan biçimiyledir.

4. Sembolistler, sembol ve mecazlarla dolu ka­palı bir anlatımı seçtiler. Herkesçe farklı algılanabi­lecek yorumlanabilecek şiiri hedeflediler.

5. Sembolizmin şiir anlayışı: sözcüklerle yapılmış bir beste olarak gördüklerinden, şiirde müzikselliğe önem verdiler. Ölçü, uyak biçimsel özellikleri ikinci planda düşün­düler. Şiirdeki müziği özle biçim arasında bir uyum öğesi oiarak gördüler.

6. Sembolistler “sanat için sanat” görüşüne bağlı kalarak toplumsal, siyasal sorunlara uzak durdular.

7. Sembolizmin ilkelerini, kuramını. Stephen Mallarme oluşturmuş, bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır. Sembolizmin öncüsü ise. bu akımın ortaya çıkışından önce ürünler veren Charles Boudelaire’dir.

8. Sembolizm şiir akımlarından biridir.

Sembolizmin Önemli Temsilcileri:

Charles Baudelaire – şiir

Stephane Mallerme – şiir

Paul Verlaine – şiir

Arthur Rimbaud – şiir

Paul Valery – şiir

Maunce Maeterlinck – tiyatro

Sembolizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:

Cenap Şehabettin – şiir

Ahmet Haşim – şiir

Önemli Not:

Ahmet Hamdı Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı.. gibi şairlerde de yer yer sembolist akımdan etkilenmeler görülür. Bu akımın ortaya çıkışından önce, Divan şiirinde Şeyh Galip (1757-1799) in yazdığı kimi şiirlerin simgeciliğe uygun düştüğü söylenebilir.

Sembolist Şiir Örnekleri

İÇE KAPANIŞ

Derdim, yeter, sakin ol, dinlen biraz artık; Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam; Siyah örtülere sardı şehri karanlık; Kimine huzur iner gökten, kimine gam.

Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin, Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte. Toplasın acı meyvesini nedametin, Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.

Bak göğün balkonlarından, geçmişler seneler Eski zaman esvaplarıyle eğilmişler Hüzün yükseliyor, güler yüzle, sulardan

Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.

C. Baudelaire, (Çev. Sabahattin Eyüboğlu)

GÖK ÖYLE MAVİ

Gök öyle mavi, öyle durgun,

Damlar üzerinde! Yeşil bir dal sallanadursun,

Damlar özerinde.

Ürpertip gökyüzünü birden,

Bir çan tın tın eder Bir kuştur şu ağaçta öten

Türküsünü söyler

İşte hayat! Aç gözünü gör,

Bak ne kadar sade. Her günkü sakin gürültüdür

Şehirden gelmekte.

Ey sen ki durmadan ağlarsın,

Döversin dizini, Gel söyle bakalım ne yaptın, N”ettin gençliğini?

Paul Verlaine, (Çev. Cahit Sıtkı Tarancı)

ŞİİR SANATI

Musiki, her şeyden önce musiki; Onun için tekli mısradan şaşma. Kıvrak olur, erir havada sanki; Ağır aksak söyleyişe yanaşma.

Güzel sözler tül ardında görünsün Gün ışığı titremeli şiirinde, Ak yıldızlar maviliğe burunsun Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde

Tut belâgati boğazından sustur, El değmişken bir zahmete daha gir Kafiyenin ağzına da bir gem vur Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?

Hep musiki biraz daha musiki Havalanan bir şey olmalı mısra Deli bir gönülden kalkıp gitmeli Başka göklere, başka sevdalara

Paul Verlaine, (Çev. S. Eyüboğlu – Melih Cevdet Anday)

Parnasizm

Romantik şiire tepki olarak 19.yüzyılın ikinci ya­rısında Fransa’da doğmuştur. Realizmi ve naturalizmi doğuran toplumsal ve siyasal koşullar, parnasizm İçin de geçerlidir, realizm ilkelerinin şiire yansımasıdır. Kısacası “şiirdeki gerçekçilik” olarak adlandırılabilir.

Realizmin şiire yansımış biçimine Parnasizm denir. Fransa’da 1860′ta “Çağdaş Parnas” adlı şiir dergisinin çevresinde toplanan sanatçılara “parnasyen” adı verilmiş, bunların oluşturduğu şi­ir akımı da Pamasizm olarak nitelenmiştir. Kısa­ca, Parnasizm, “şiirde gerçekçilik” demektir.

Parnasizm, hayalci ve duygucu romantik şi­ire karşı bir tepkidir. Realizmi ve Naturalizmi ha­zırlayan koşullar Parnasizm için de geçerlidir. Fel­sefe alanında Pozitivizmin öne çıkmasıyla bilimsel çalışmalar önem kazanmış, edebiyatın şiir kolun­da da dış dünyayı duygusallıktan uzak bir biçim­de anlatan şiirler değer kazanmıştır.

Pamasizmin Özellikleri:

1. Parnasyen sanatçılar “sanat için sanat” ilkesine sahiptir. Şiiri yalnızca “güzellik” olarak görmüşler, onun toplumsal bir amacı olmasını kabul etmemişlerdir.

2. Sanatçılar güzelliği yakalayabilmek için, biçim kusursuzluğuna önem vermişlerdir, ölçü, uyak ve sözcüklerin uyumun dikkat eden parnasyen sanatçılar şiirde seçkinlere seslendiler. Şiiri oluşturan sözcükleri, bir kuyumcu titizliği ile seçtiler.

3. Parnasizm sanatçıları, romantizmin duygu ve hayal yüklü lirik şiirine tepki gösterdiler. Yaşamı ve doğayı nesnel bir bakışla kavramayı hedeflediler.

4. Parnasizm eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatına yeniden geri dönüştür. Sanatçılarında karamsar bir ruh hali vardır.

5. Parnasizmle birlikte, bilim ve fenle ilgili konular,felsefi düşünceler şiire girdi.

6. Egzotik konuları işleyen parnasyen, dilin açık ve yalın olmasına özen gösterdiler.

Pamasizmin Önemli Temsilcileri:

Theophille Gautier ( önemli yapıtları : Mineler, Momİe’nin Romanı, Romantizmin Tarihi)

Thedore De Bonville ( önemli yapıtları : Fransız Şiirinin Küçük Kitabı, Ak­robatik Şiirler)

Leconte De Lisse (önemli yapıtları: Antik Şiirler, Barbar Şiirler, Trajik Şiirler)

Jose Maria De Heredia ( önemli yapıtı :Ganimetler )

François Cooppe ( önemli yapıtları: Kutsal Kalıntılar Korunağı, Alçakgönüllüler)

Pamasizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:

Tevfik Fikret…………. şiir

Yahya Kemal Beyatlı……. şiir

Önemli Not:

Pamasizmi Türk edebiyatında tanıtan ve temsil eden ilk sanatçı Cenap Şehabettin’dir. Bu sa­natçı daha sonra sembolizmi benimsemiştir.

Naturalizm

19.Yüzyılın ikinci yarısında ( 1870′li yıllarda ) ortaya çıkmış bir edebi akımdır. Realizme tepki olarak doğmamış; tersine, realizmi daha da ileri götürmüştür. Realizm ve Naturalizmin ortak yönleri (benzerlikleri) vardır. Realizmin anket ve gözlem yöntemine naturalizm deneyi de eklemiş, toplumu ve doğayı laboratuvardaki gibi algılamıştır. Naturalizmin doğuşunda Hippolyte Taine’nİn determinizm ( gerekircilik : aynı nedenler, aynı ko­şullar altında, aynı sonuçları verir ), Claude Bernard’ın deneysel uygulama, Darwin’in evrim ve soyaçekim düşünceleri etkili olmuştur. Naturalizmin ilkelerini Emile Zola, “Deneysel Roman” adlı kitabında açıklamıştır.

Natüralizmin Özellikleri:

1. insan kişiliğini, insanın duygu, düşünce ve eylemlerini kalıtım ve çevrenin ürünü olarak açıkla­mışlardır. İnsandaki asıl belirleyicinin de, insanın kendi iradesinin değil; içinde yaşadığı toplumsal çevre ve soyaçekim özellikleri olduğunu düşün­müşlerdir.

2. Naturalizmde yazar yalnızca bir gözlemcidir. Olayların, insanların olumlu ya da olumsuz yanlarını övmek ya da kınamak durumunda değildir. Naturalist yazar, bu olay ya da kişiler için yalnızca bir tutanakçı konumundadır.

3. Realistlerin, sanat için sanat” anlayışlarına karşın naturalistler, ” toplum için sanat” anlayı­şına sahiptirler. Yapıtlarına kahraman olarak toplum dışına itilmiş sarhoş, hırsız, fahişe gibi tiplerin ya­nında yoksul işçi ve köylüleri seçmişlerdir.

4. Naturalist yapıtlarda olaylar, yazar tarafından yönlendirilmez. Doğal bir seyir izler. Kişiler, ait oldukları toplumsal grubun diye konuştururlar. Dil, doğal ve yalındır. Hatta zaman zaman argoya ka­çan söyleyişler vardır.

5. Realist yapıtlarda zaman zaman uzak ülke­lerdeki yaşam ve insanlar, geniş zamanların anlatı­mı vardır. Naturalist yazarlar, yapıtlarında kendi toplumla­rının gerçeklerini ve içinde bulundukları zamanlan anlatmışlardır.

6. Tiyatroda dekor, kostüm gibi öğeler ayrıntılı bir biçimde verilerek, çevrenin insana etkileri vur­gulanmaya çalışılır.

7. Naturalizmde öykü, roman ve tiyatro gibi türler gelişmiştir.

Natüralizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:

Selahattin Enis…………………………. roman

Nâbizâde Nazım……………………… roman

Hüseyin Rahmi Gürpınar…………. roman, öykü

Natüralizmin Önemli Sanatçıları:

Goncourt Kardeşler:

Edmon veJules………………………… roman

John Steinbeck………………………… roman, öykü

Emile Zola………………………………… roman

Alphonse Daudet……………………… roman, öykü

Guyde Maupassant…………………… öykü, roman

Henriklbsen……………………………… tiyatro

Realizm

19.yüzyılın ikinci yarısında romantizme tepki ola­rak doğmuş bir sanat ve edebi akımdır realizm. Bu döneme kadar geiinen süreçte, fen bilimle­rinde ve toplumsal bilimlerde önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle deneysel bilimlerde gelinen aşama, olguların duygu, hayal ve metafizikle değil, maddi gerçeklerle açıklanması sonucunu doğur­muştur.

Realizmin doğuşundaki ikinci önemli etken, dü­şünsel alanda August Comte’un pozitivizm (olguculuk ) felsefesidir. Pozitivizm, neden – sonuç ilişkisine önem veren, doğayı ve insanları bilimin İki temel aracı gözlem ve deneyle açıklamaya çalışan felsefi bir düşünce sistemidir. Realizmin romantizme üstünlüğü, Gustave Flaubert‘in 1857′de yazdığı “Madam Bovary” romanı ile gözler önüne serilmiştir.

Realizmin Özellikleri:

1. Realist Sanatçılar, anlattıklarında gözleme ve belgeye dayanır. Yazarlar bilgiyi anket yöntemiyle toplamış­lar, sonradan yapıtlarında kullanacakları malzemeyi günlük gözlemler olarak not etmişlerdir.

2 .Realist sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizlemişler, toplumu ve insanı bilim adamı nesnelliğiyle, iyi-kötü, güzel-çirkin demeden yansıtmışlardır.

3. Realizm Konuları gerçek yaşamdan alındığından, ola­ğanüstü oiay ve kişilere yer verilmez. Olay ve kişi­ler, günlük yaşamda yaşanma ya da görülme olası­lığı olan nitelikler taşır. Bunlar yapıtlarda ayna ya da fotoğrafçı gerçekçiliği ile yansıtılır.

4. İnsanlar, yaşadıkları çevreyle birlikte ele alınmıştır. İnsan kişiliğinin oluşumunda çevrenin etkisi ve önemi belirtilmiştir. Doğa ve insan betim­lemeleri ölçülüdür. Süs olsun diye yapılmamıştır.

5. Realist sanatçılar,”sanat için sanat” anlayışı­na sahiptir. Sanatı ve edebiyatı toplumu değiştirme, eğitim ve mücadele aracı olarak görmediler.

6. Realist yapıtlarda açık, yapmacıksız, söz sa­natlarından uzak bir üslup kullanılmıştır. Sanatçılar biçim ve güzelliğine, kusursuzluğuna önem vermiş­lerdir,

Realizmin Önemli Sanatçıları:

H. de Balzac…………………. roman, öykü, tiyatro

Stendhal……………………….. roman

Gustave Flauberte………… roman

Dostoyevski………………….. roman

Tolstoy………………………….. roman

A. Çehov……………………….. öykü, tiyatro

M. Gorki…………………………. roman

Danielde Foe………………… roman

Charles Dickens…………… roman

Emest Hemingway……….. roman, öykü

Jack London…………………. roman

Mark Twain……………………. roman

REALİZMİN TÜRK EDEBİYATINDAKİ ETKİSİ:

Realizmden etkilenme İlk, Tanzimat’ın ikinci ya­rısında başlar. Hemen hemen tüm edebi dönemler­de etkisini göstermiştir. Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”, Samipaşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” romanları realist etkiyi taşıyan ilk ro­manlarıdır. Servet’i Fünun’dan Halit Ziya, Mehmet Rauf realizmden etkilenmiştir. Servet’i Fünun dö­neminin bağımsız yazarları Hüseyin Rahmj ve Ah­met Rasim realist etkiler taşır. Milli edebiyat ve Cumhuriyet döneminden Yakup Kadri, Halide Edip, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri, Memduh Şevket Esendal realist etkisiyle yazan diğer yazarlardır.

Realizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:

Recaizâde Mahmut Ekrem……… roman

Samipaşazâde Sezai………………. roman, öykü

HalitZiya Uşaklıgil……………………. roman

Mehmet Rauf……………………………. roman

Refik Hallt Karay……………………… roman

Yakup Kadri Karaosmanoğlu….. roman

Halide EdipAdıvar……………………. roman

Romantizm

18.yüzyılda klasisizme tepki olarak Fransa’da doğmuş bir edebi akımdır. 19.yüzyılda tüm Av­rupa’ya yayılmış ve orada benimsenmiştir. Ortaya çıkişında 1789 Fransız İhtilali sonrasında ki toplumsal, siyasa! ve düşünsel yapının etkileri vardır. Fransız İhtilali’yle krallık yıkılmış, gelinen süreçte, toplumsal ve ekonomik evrimini tamamlayan yeni sınıf burjuvazi, halkın da desteğiyle iktidar olmuştur. Fakat çalkantılar tümüyle durulmamış, toplum kralcılar ve cumhuriyetçiler olarak ikiye bölünmüştür. Aydınlanma çağı düşünürlerinden Montesqueu, Voltaire, Rousseau ve Diderot gibi düşünürlerin öncülüğünde, İnsanın hak ve özgürlüklerinin savaşımı verilmiştir. Toplumsal gelişmenin önündeki tüm engellere savaş açılmıştır. Fransız İhtilali bu birikimlerin sonucudur. Klasisizm akımı nasıl kuralcı, güçlü krallık rejiminin ürünüyse, romantizm de Fransız İhtilali sonrasının überai ve özgürlükçü havasının ürünüdür. Aydınlanma Çağı’mn düşünsel, sanatsal, toplumsal ve siyasal birikimleri romantizm akımını besleyen temel kaynaklardır. Victor Hugo, romantizmin ilkelerini “Cromwell” adlı oyununun önsözünde ortaya koymuştur.

Romantizmin Özellikleri:

1. Romantizm sanatçıları, klasisizm sanatçılarının akıl ve sağduyusunun karşısına dizginlenemez duygu, coşku ve hayali koymuştur. Lirik şiir, romantizmle yeniden dirilmiştir.

2. İnsan doğasını değil, dış dünyayı olabildiğin­ce renkli, göz alıcı ve abartmalı biçimde betimlemişlerdir.

3. Eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatı yerine çağ­daş edebiyatlar örnek alınmıştır. Din duygusu önem kazanmış, konu olarak Hristiyanlık mucizeleri, Orta­çağ efsaneleri işlenmiştir. Konuların bazıları tarih­ten, bazıları da günlük yaşamdan alınmıştır.

4. Sanatçılar, yapıtlarında kendi kişiliklerini gizlememişlerdir. Sanatlarını.toplumu dönüştürmede bir araç olarak kullanmışlar, “toplum için sanat” anlayışına bağlı kalmışlardır.

5. Romantik sanatçılar, klasisizmin dil ve edebiyattaki tüm kurallarını yıkmışlar, kendilerini de kuralcılıktan kaçınmışlardır. Kapalı ve süslü bir üslup kullanmış­lar, şairane anlatımı benimsemişlerdir.

6. Seçkin, Örnek, mükemmel insanları değil, her kesimden İnsanı anlatmışlardır. İnsanlar ve olaylar işlenirken iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşıtlıklardan yararlanmışlardır. İnsanların ruhsal durumlarının soyut olarak izlenmesi bırakılmış, insanlar yaşadık­ları toplumsal çevre ile ele alınmıştır.

7. Olayların anlatımında rastlantılara oldukça fazla yer verilmiştir. Uzak ülkeler ve yabancı töreler geniş olarak betimlemiştir.

8. Romantikler tiyatroda üç birlik kuralını kırıp dram türünü geliştirdiler. ( Gerçekte bunu İlk yapanın Shakespeare olduğunu; onun, romantizmin ilk öncüsü olduğu anımsatalım.)

9. Romantik edebiyatta roman ve öykü, tiyatro, eleştiri, makale, fıkra, deneme, anı (hatıra), gezi yazısı, şiir gibi türlerde ürünler verilmiştir.

Romantizmin Önemli Temsilcileri:

Victor Hugo………………….. şiir, tiyatro, roman

Jean-Jacques Rousseau…………….. felsefe, toplum bilim

Voltaire………………………… felsefe, roman, şiir

Friedrich SCHİLLER…………………………. tiyatro, şiir

J. Wolfang GOETHE…………………….. şiir, tiyatro, roman

Lamartine…………………….. şiir, roman

Chateaubriand…………….. şiir

Shelley…………………………. Şiir

George Sand………………… roman, öykü

Alfredde Vigny………………. Şiir

Alfred de Musset…………… hikaye, roman

Alexandre DUMAS PERE………… roman

Puşkin………………………….. şiir

Romantizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:

Namık Kemal………………………… şiir, tiyatro, ro­man, eleştiri, tarih

Ahmet Mithat Efendi………………. roman, öykü

Abdülhak Hamit Tarhan………… şiir, tiyatro

Recaizade Mahmut Ekrem……. şiir

Romantizm Örnekleri:

YALNIZLIK

Çokluk, gün batınında, dağda o yaşlı, kocamış meşenin gölgesine üzgün otururum. Ovanın durmaksı­zın değişen görüntüsüne ayaklar altından rastgele göz­lerimi gezdiririm.Burada ırmak köpürgen dalgalarıyla çağlar, yılan gibi bükülüp kıvrılır, uzaklıklarda yok olur.Yaprak ormanlardaki çayırlara düştüğünde akşam rüzgarı çıkar, vadilerden alıp götürür. Ben işte bu solgun yaprak gibiyim: Ey esen rüzgarlar, deli rüzgarlar, beni de alın o yaprak gibi, alın götürün işte! (Lamartine)

LELIA

İlkbahar, kuşların ötüşü ile, taze çiçeklerin hoş ko­kuları ile yeniden gelmişti. Gün sona eriyordu. Batan gü­neşin kızıllıkları gecenin mor renkleri arasında ağırdan yavaştan kayboluyordu artık. Lelia Viola, villâsının balko­nunda görkemli düşlere dalmıştı. Burası dağların baş­langıcında, bir İtalyan’ın, sevgilisine yaptırdığı olağanüs­tü bir konaktı. Sevgilisi burada acıdan, kederden ölüp gitmişti de, İtalyan, acı anılarını hatırlatan bu yerde daha fazla durmak istememiş, sevgilisinin mezarıyla onun adı­nı taşıyan villâyı çeviren bahçeleri yabancılara kiralamış, kendi de çekip gitmişti. Bir başına, yalnız kendini besle­yen acılar vardır. Vicdan azabı gibi korkan, kendinden kaçan acılar bulunur. Lelia hafif meltem gibi, dalga gibi, pek tatlı bir gevşeme veren bu tatlı mayıs günü gibi yu­muşak, uyuşkun bir tavırla korkuluğun üstüne eğilmiş bakışını uygar insan ayağının çiğneyip geçtiği o güzelli­ğine doyum olmayan vadide dolaştırıyordu.(George Sand)

BİRİNCİ SATIR

Artık gezintilere çıkmayacağız Geceleyin geç vakit, Gönül ne kadar çekse de, Ay ışıldasa da.

Kılıç nasıl yıpratırsa kınını Ruh da göğsü öyle aşındırır. Gün gelir kalp durur solumak için Aşk dinlenmek ister.

Hep sevişmek içinse de geceler Gün ışığı çabuk çıkagelir Ama gezintilere çıkamayacağız artık Ay ışığında.

(Lord Byron’dan Çev. Halit Çakır)

Romantizmin Türk Edebiyatına Etkileri:

Romantizm, Tanzimat yazarlarından bazılarını etkilemiştir. Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi. Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizade Mahmut Ekrem’in yapıtlarında romantizmin izlerini görmek olasıdır. Bu izler de romantizmin gerçek boyutlarıyla yansıması değildir. Duygusal anlatım, rastlantılara yer verilmesi, sanat yapıtları yoluyla toplumu değiş­tirme, karşıt tiplere yer verilmesi romantizmin izleri olarak değerlendirilebilir.

Klasisizm

17.yüzyılda Fransa’da doğmuş bir edebi akı­mdır. 17.yüzyıl Fransası’nın toplumsal ve siyasal ya­pısı,düşünsel alanda rasyonalizm (akılcılık) felsefe­si, klasisizmin doğuşunda etkili olmuştur. Bu yüzyılda Fransa’da güçlü bir krallık rejimi vardır. Siyasal ve toplumsal alanda her şey kuralla­ra bağlanmış, yasa ve düzen egemen olmuştur. İnsan hak ve özgürlükleri önem taşımamaktadır. 1634′te Fransız Akademisi kurularak dil ve ede­biyat kuralları belirlenmiştir. Descartes’in, rasyonalist felsefesine göre akıl, doğru ve gerçeği bulmanın temel aracıdır. Duygular, kesinlikle aklın denetimine alınmalıdır.

Klasisizmin Özellikleri:

1. Klasik sanatçılar akla ve sağduyuya önem ve­rirler. Duygu ve coşkuları, akıl yoluyla denetleme amacı güderler.

2. Klasik sanatçılar eski Yunan ve Latin edebi­yatlarını Örnek alırlar. Klasizimin konuları mitolojiden seçilir.

3. Klasiklere göre “doğa” denince, insanın iç dünyası anlaşılır. Klasik yapıtlarda insanın değiş­meyen duygu ve düşüncelerini işlerler.

4. Klasikler, işledikleri konuya değil, konunun işleniş biçimine önem verirler. Konular nasıl olsa, eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatında, mitolojide vardır.

5. Klasikler biçim kusursuzluğuna önem verirler. Üslubun süssüz, açık, yapmacıktan uzak olmasına dikkat ederler.

6. Klasikler, günlük gelip geçici ( moda ) konuları değil, yüzyıllara dayanabilecek, kalıcı konuları se­çerler.

7. Klasikler, ahlaksal bir amaç güderler. Kahra­man olarak seçkin, olgun, bedensel ve ruhsal so­runları olmayan kişiler seçilir. Çocuklar ve halktan kişilere yer verilmez.

8. Klasik yapıtlarda seçkin bir dil kullanılır. Kaba saba sözlere yer verilmez. Yapıtlar ulusal dillerle yazılmıştır.

9. Klasik sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizler.

10. İnsan dışındaki hiçbir şey önemsenmemiş; giysi, dekor, doğa görüntüleri İhmal edilmiştir.

11. Klasik sanatçılar, eleştiri, deneme, fabl, mektup, felsefe gibi alanlarda yapıtlar vermişlerdir. Ancak klasisizmin türleri trajedi ve komedi gibi tiyatro türleridir. Roman türü gelişmemiştir.

12. Klasik sanatçılar, tiyatroda üç birlik kuralına (zaman, yer ve olay) uydular.

13. Trajedide Corneille, Racine; komedide Moliere; eleştiride Boileau; felsefe de Descartes, Pascal; fablda La Fontaine; özdeyişte La Rochefacault; romanda Mme De La Fayette, Fenelon, Daniele Defoe; karakterde La Bruyere klasisizmin temsilcileridir.

Klasisizm Akımının Türk Edebiyatındaki Etkileri:

Batılı anlamıyla Klasisizmin Türk edebiyatındaki etkileri sınırlı sayıda sanatçı ve yapıt üzerinde var­dır; Yusuf Kamil Paşa’nın “Telemak” çevirisi, Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” oyununda üç birlik kura­lını uygulaması, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı çeviri ve uygulamalar, Direktör Ali Bey’in Moliere’den yaptığı “Kokana Yatıyor” uyarlaması, kiasisizmin edebiyatımızdaki yansımaları olarak gösterilebilir.

Hümanizm

Avrupa’da Ortaçağ, “skolastik” sözcüğüyle anla­tılmaktadır. Kilise’nin toplumsal yaşamın her alanı­na egemen olduğu bu karanlık dönem boyunca kültür ve sanata korkunç bir baskı uygulamıştır. Hristiyanlık düşüncenin gelişmesini Önlemiş, insan­lık ve toplumsal kurumlar, Tanrı’nın, kilisenin ve kralın egemenliğini sağlamanın aracısı sayılmıştır. Bu yapılanma, İnsanı ve aklı temel alan Yunan ve Latin sanatlarını, eskiçağa hapsetmişti. Soylula­rın, din adamlarının ayrıcalıklı olduğu bu dönem edebiyatında kahramanlık ve şövalyelik destanları vardır.

Avrupa’da,13.yüzyılın sonlarında bu karanlık çağdan rönesansa giden yolun aydınlatıcıları yetiş­meye başlar. Bunlar Eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatını örnek alarak, “ideal insanı” işleyen sanatçılarıdır. İnsanı temel aldıklarından, bu düşünüş biçimine “hümanizm” adı verilmiştir. Hümanistler, yapıtların­da kilise Latincesini bırakarak, ulusal dillerini kul­lanmışlardır. İlk hümanistler:

Hümanizmin Önemli Temsilcileri:

Dante………………………………………………. destan

Petrarca…………………………………………… şiir

Boccacio………………………………………….. öykü (hikaye)

Rabelais………………………………………….. komedya (güldürü)

Montaigne……………………………………….. deneme

Ronsard…………………………………………… şiirler

ATATÜRKÇÜ BİR CUMHURİYET GENCİ
 

SİTEME HOŞGELDİNİZ. BEN ORTA ÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ ATATÜRKÇÜ, CUMHURİYETE BAĞLI BİR TÜRK GENCİYİM. BU SAYFALARDA YAZILARIMI VE DİLİM DÖNDÜĞÜNCE BİLGİLERİMİ PAYLAŞARAK BELKİ BİR FAYDAM OLUR DİYE ÇABALAMAKTAYIM... SEVGİ VE SAYGILARIMLA...

TÜRK OLMAK...
 
TÜRK OLMAK YÜREK İSTER, CESARET İSTER, DAMARLARINDAKİ ASİL KANIN ONURUNU TAŞIYACAK GÜÇ İSTER...
KİMLİĞİNDE DEĞİL YÜREĞİNDE TÜRK OLAN BİR TÜRK EVLADIYIM...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
 
Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!




Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927





GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI
 
Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.

Ey Türk'ün büyük Ata'sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.

Türk Gençliği
DERS İZLE
 
 
Bugün 66 ziyaretçi (86 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol