Edebi Sanatlar ( Söz Sanatları )

E D E B Î S A N A T L A R ( SÖZ SANATLARI )

A-) Mecaza Dayalı Söz Sanatları

Mecaz (Değişmece),Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması,Düz Değişmece)

Teşbih (Benzetme),İstiare (Eğretileme / Deyim Aktarmaları),

Teşhis (Kişileştirme),İntak (Konuşturma),Kinaye (Değinmece),

Tariz (Dokundurma,İğneleme)

B-) Anlama Dayalı Söz Sanatları

Hüsn-i Talil (Güzel neden bulma),Tecâhül-i Ârif (Bilip de bilmezlikten gelme ),

Tenasüp (Uygunluk), Leff ü Neşr, Mübalağa (Abartma),

Tezat (Karşıtlık),Tekrir (Yineleme),Telmih (Hatırlatma),Tevriye,

İstifham (Soru sorma),İrsâl-i Mesel, Rücû, Terdîd, İktibas,Îham…

1-) MECAZ ( DEĞİŞMECE )

Bir sözcüğün gerçek anlamlarından (temel ve yan anlamlarından) sıyrılarak,başka bir sözcüğün yerinde kullanılmasıdır. Sözcükler cümle içerisinde ya da en azından başka sözcüklerle öbekleşerek mecazlı anlam kazanır.Deyimler,mecazlı öbeklerin en tipik örnekleridir. Atasözlerinde de mecaz bolca kullanılır.

Sözcüğe mecazlı anlam yüklenmesinde iki ana yöntem vardır:

a) Benzetmelerden yararlanılarak gerçekleştirilen anlam aktarmamaları ; bir başka deyişle "benzetme ilgisine dayalı" mecazlar (Benzetme, eğretileme,kişileştirme,kinaye,tariz,abartma)

b) Benzetme dışı ilgilerle gerçekleştirilen mecazlar (Mecaz-ı mürsel, ad aktarması)

Her iki durumda da sözcüğün gerçek anlamından (temel ve yan) uzaklaşıp başka bir sözcüğün yerini alması,değişim söz konusudur.

* " Günler akıp gidiyor."

Akmak sözcüğü mecazlıdır. Günler,akıcı bir maddeye,mesela bir suya benzetilerek mecaz gerçekleştirilmiştir."akıp" sözcüğü,değişmece yoluyla "geçip" sözcüğünün yerini almıştır.

* "O kadar susamış ki bardağı bir dikişte bitirdi."

Sözü edilen kişi bardağı değil,içindeki suyu içmiştir."bardak" sözcüğü "su" sözcüğünün yerini almıştır.Benzerlik söz konusu değildir.

İç - dış ilgisiyle mecaz gerçekleştirilmiştir.

UYARI

Mecazlı kullanımı ayırt etmenin bir yolu da, sözcüğün yeni kazandığı anlamın gerçekte mümkün olup olmadığına bakmaktır.Mesela yukarı- daki kullanımlarda günlerin,gerçek bir su gibi akması mümkün değil- dir.Su içerken bardağın "bitmesi" şöyle dursun,bir zerresinin eksil- mesi bile düşünülemez.

ÖRNEKLER

*"Duygularımız içimize sığmadı, "alkış" ve "bravo" larla dışarıya döküldü. Duygular akıcı bir maddeye benzetilmiş,"sığmamak" ve "dökülmek" sözcükleri mecazlı kullanılmıştır.

* "Bu işçi biraz daha pişmek ister." (soyut; olgunlaşmak anlamında)

*Barış umutları yeşerdi." (soyut; oluşmak anlamında)

* "Serin ama tatlı bir ilkbahar akşamıydı." (soyut; hoş anlamında)

* "Olaylara bir de bu gözle bakmalısın." (anlayış anlamında)

* "Yeni idarecimizin davranışları hamdı." (tecrübesizlik )

* "Ölçülü davranışları vardı." (seviyeli)

DİKKAT!

Mecaz anlamlılıklar sözcük,deyim,argo ve atasözü düzeylerinde görülebilir:

* "Lodos soğuğu kırdı." (sözcük düzeyinde)

* "Onun ne zamandır kırdığı ceviz kırkı aşıyordu zaten." (deyim)

* "Seni görünce kirişi kırdı tabii." (argo)

* "Ana sorunumuz bu değil." (sözcük)

* "Borsada kaybedince kafayı yedi." (argo)

* "Bu boş kafalar gelişmemizi engelliyor." (sözcük)

* "Her işte kılı kırk yarardı." (deyim)

* "Ateş düştüğü yeri yakar." (atasözü)

Argo Düzeyinde Mecaz: Toplumda herkesçe kullanılan dilden ayrı olarak belirli kesimlerce kullanılan ancak genel dilin içinde yer alan ve ondan türeyen özel dile argo denir.

GERÇEK ANLAM ARGO ANLAM

Çok sövmek kalaylamak

kolayca kandırılabilen keriz

hapishane dam,delik,kodes,kafes

esrar ot

öldürmek nallamak

2-)MECAZ-I MÜRSEL (AD AKTARMASI/DÜZ DEĞİŞMECE)

Benzetme ilgisi söz konusu olmadan,başka bazı ilgilerle,bir sözün başka bir söz yerinde kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.

İç -dış ilgisi

* "Anne, çamaşır kazanı kaynadı,gel!"

* "Üstünü çıkarıp yatağa uzandı."

* "Ne zamandır evde tencere kaynamıyor."

* "Bu depoyla Düzce'ye kadar gideriz."

* "Şofben yanıyordu."

Parça - bütün ilgisi

* "O zamanlar bu gazetede usta kalemler vardı."

* "Üniversitedeki kürsüsünde yıllarca çalıştı."

* "Motor gece karanlığında yükünü Bartın'a boşalttı."

* "Bu sahalarda nice altın ayaklar top koşturdu."

Neden - sonuç ilgisi

* "Hay mübarek! Bereket yağıyor bereket!"

* "Bahar aylarında rahmet düşmezse ürün iyi olmaz."

Sanatçı - eser ilgisi

* "Davetlilere piyanosuyla önce Çaykovski,sonra Mozart çaldı."

* "Şimdi de biraz Yûnus Emre okuyalım mı?"

* "Pikapta Münir Nurettin dönüyordu."

Yer , yön , bölge , çağ - insan ilgisi

* "Eve haber verip geleyim."

* "Batı ve Doğu , inanç ve felsefe yönünden hem birbirini etkilemiş hem birbirine uzak durmuştur."

* "Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır."

* "Ankara bu notaya cevap vermekte gecikmedi."

* "Adresi bir de şu büfeye sorsak mı?"

* "Sizin işinizi şu masa halleder beyefendi."

Soyut - somut ilgisi

* "Türklük yüreğini dağlasın gayrı/Cihan da bizimle ağlasın gayrı." Somut bir varlık olan "Türk insanı,Türk milleti " yerinde, soyut olan "Türklük" kullanıldı.

* "Gençlik; kafası ve yüreğiyle toplumun güvencesidir." "Gençler" yerine soyut olan "gençlik";"düşünce" yerine somut olan kafa;"cesaret,duygu" kavramları yerine somut olan "yürek" kullanıldı.

3-) TEŞBİH ( BENZETME )

Anlatımı güçlendirmek amacıyla,aralarında ortak nitelik bulunan iki varlık ya da kavramdan,ortak nitelik yönünden güçlü olandan zayıf olana aktarma yapılmasıdır.

Benzetmenin dört öğesi vardır :

1.Benzeyen ( B ) : Özellikçe zayıf olan

2.Kendisine Benzetilen ( KB ) : Özellikçe güçlü olan

3.Benzetme Yönü ( BY ) : Aktarılan özellik

4.Benzetme Edatı ( BE ) : gibi,kadar,sanki,güya,misal,andırmak …. Bunlardan ilk ikisi benzetmenin asıl öğeleridir.Benzetme yönü ve benzetme edatı yardımcı öğelerdir.Yardımcı öğeler kullanılmadan da benzetme gerçekleştirilebilir.

ÖRNEK " Cennet gibi güzel vatan "

KB BE BY B

Bir benzetmede bu dört öğe her zaman bir arada bulunmayabilir.

Benzetme,kullanılan öğeler bakımından çeşitlere ayrılır:

1.Ayrıntılı (Tam) teşbih : Dört öğesi de bulunan benzetmedir.

ÖRNEK "Ah bu türküler,köy türküleri

Ana sütü gibi candan

Ana sütü gibi temiz. "

Benzeyen : Köy türküleri

Kendisine benzetilen : Ana sütü

Benzetme yönü : temiz ve candan olması

Benzetme edatı : gibi

2.Kısaltılmış teşbih : Benzetme yönü bulunmayan benzetmedir.

ÖRNEK "Kutu gibi bir dairede oturuyor."

KB BE B

3.Pekiştirilmiş teşbih :Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.

ÖRNEK "Bir siyah kadındır kaldırımlarda gece "

BY KB B

"Yollar köyleri saran eskimiş çerçeveler "

B BY KB

4.Yalın teşbih (teşbih-i beliğ) : Benzeyen ve kendisine benzetilenle yapılan benzetmedir.

ÖRNEK " Gül tenli sevdiğim "

KB B

" Selviler içinde bir alevdir Emir Sultan " KB B

"Unutmakta haklısın kömür gözlüm/Haklısın…Bu sözüm sana sitemdir"

KB B

UYARI !

Tam teşbihte mecaz yoktur.Çünkü bütün sözcükler gerçek anlamlarını korumaktadır.Benzetme kısaldıkça anlatım güçlenmekte,mecaz hava- sı oluşmaktadır.Mecaz,pekiştirilmiş benzetmede başlar,teşbih-i beliğde iyice güçlenir.Aşağıdaki örnekleri bu açıdan inceleyiniz.

"Annem melek gibi temiz ruhlu bir insandı." (tam teşbih,mecaz yok)

"Annem iyilikte,bir melekti." (Pekiştirilmiş benzetme,mecaz var; çünkü,"anne" aslında melek değildir;"melekti" sözcüğü mecazdır.)

"Melek annem,cennete doğru yola çıktı." ("Melek annem" sözü teşbih-i beliğdir.Mecaz iyice güçlenmiştir.Özellikle "melek" sözün- de yoğun bir mecaz anlam vardır.)

UYARI !

Benzetmelerde "benzemek,andırmak,dönmek" gibi fiiller ve bunlardan türetilmiş fiilimsiler edat yerinde kullanılabilir.

"Saçların tarumar,gözlerinde nem/Ateşe benzerdin,küle dönmüşsün."

KB BE KB BE

"Tepegöz gök gürültüsünü andıran bir sesle kükredi."

B KB BE BY 4."Erciş sapağında,Van Gölü mavi bir çarşaf gibi önüme serildi."

B KB BE BY

5."Beş altı araba,gelin alayı gibi sıralandı."

B KB BE BY

B KB BE BY

4-) İSTİARE (EĞRETİLEME)

Temel öğelerden (benzeyen, kendisine benzetilen) sadece biri söylenerek yapılan benzetmeye istiare denir.

İstiare, bir sözün benzetme amacıyla, başka bir söz yerine kullanılması olarak da tanımlanabilir.

"Yuvayı yapan dişi kuştur."

Bir atasözü olan bu cümlede,"kadın", "dişi kuş"a benzetilmiş, ancak benzeyen (kadın) kullanılmamıştır. Bu bir istiaredir. İstiareler ikiye ayrılır:

Açık İstiare: Sadece kendisine benzetilen kullanılır.

Kapalı İstiare: Sadece benzeyen kullanılır.

ÖRN. "Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?"

Şakaklardaki beyazlık kar'a benzetilmiş. Ancak benzeyen kullanılmamış.

Bu, açık istiare örneğidir.

ÖRN. "Çatma kurban olayın çehreni ey nazlı hilâl!"

Şair, bayrağı kaşlarını çatmış bir insana benzetiyor; ancak "insan" (kendisine benzetilen) dizede açıkça geçmiyor. Sadece benzeyen öğesi kullanılmış. Bu,kapalı istiare örneğidir.

NOT: Kapalı istiarelerde yalnız Benzeyenin (özellikte zayıf olanın) kullanıldığını biliyoruz. Bu tür benzetmelerde Kendisine Benzetilenin özelliklerinden (benzerlik yönünden) bazıları da ipucu olarak kullanılır.

ÖRN. "Çocuklar okula doğru adeta uçuyorlardı."

Çocuklar "kuş"a benzetilmiş,"kuş" değil uçmak eylemi kullanılmıştır.

ÖRN. "Gözlerinden uyku akıyordu."

"Uyku" akıcı bir maddeye (mesela suya) benzetilmiştir."Akıyordu" eylemi ipucu olarak kullanılmıştır.

NOT:Teşhis (Kişileştirme),insan olmayan varlıklara insan niteliği kazandırma,insana ait özellikleri o varlıklara mal etme,insandan diğer varlıklara aktarmadır.

Her teşhiste,bir kapalı istiare vardır;çünkü bu tür benzetmelerde Kendisine Benzetilen bir insandır ve söylenmemiştir.

Her Kapalı İstiarede ise Teşhis yoktur.

ÖRN. "Boynu bükük buğdaylar,yağmur özlemiyle gökleri gözlüyorlardı."

Burada TEŞHİS ve KAPALI İSTİARE vardır."Buğdaylar" insana benzetilmiş; "özlem çekmek","gözlemek" gibi özellikleri buğdaya mal edilmiştir.

ÖRNEKLER

* "Derinden derine ırmaklar ağlar / Uzaktan uzağa çoban çeşmesi." B: Irmaklar ve çoban çeşmesi KB: İnsan(?) BY: ağlamak(ipucu)

TÜR: Kapalı İstiare

* "Gece akıp gitti / Çevirin gündüzün sayfalarını."

B: gece KB: akıp giden bir madde, su (?) BY: akmak(ipucu)

TÜR : Kapalı İstiare

* "Gülüm beni terk edecek / Hasretiyle öldürecek."

B: sevgili (?) KB: gül

TÜR : Açık İstiare

* "Nice dolaşık yolları çözdüm bıraktım."

B: yollar KB: ip, ip yumağı (?) BY: dolaşık, çözmek (ipucu)

TÜR: Kapalı İstiare

* "Gönül her çiçekten bal almak ister / Kırıldı kanadı.uçamaz oldu."

B: gönül KB: arı (?) BY: çiçek,bal almak ve kanadı kırılmak(ipucu)

TÜR: Kapalı İstiare

5-) TEŞHİS ( KİŞİLEŞTİRME )

İnsana ait özelliklerin insan olmayan varlıklara mal edilmesiyle gerçekleştirilen mecazlı bir anlatım özelliğidir. Bazen benzetme çoğu zaman da kapalı istiare biçiminde gerçekleştirilir.

ÖRNEKLER

* "Sevincinden ağlayan,gülen,haykıran rüzgâr , Kalplere sevinç,umut ve inanç getiriyor."

Rüzgâr,insan gibi sevinmekte,sevincinden ağlamakta,gülüp haykır- maktadır.Böylece kişileştirme gerçekleştirilmiştir.Kendisine benzetilen

"insan" söylenmediği,gülmek,ağlamak,sevinmek,haykırmak gibi insana ait özellikler 'benzetme yönleri' belirtildiği için kişileştirme, kapalı istiare biçiminde gerçekleştirilmiştir.

* "Rüzgâr,bir insan gibi sevincinden ağlıyor,gülüyor,haykırıyordu." denirse benzeyen de kendisine benzetilen (insan) de belirtildiği için kişileştirme,benzetme şeklinde gerçekleştirilmiş olur.

* "Dağ başını duman almış / Gümüş dere durmaz akar." İkinci dizede,insanın 'ağlama' özelliği 'dere'ye aktarılmış,dere kişileştirilmiştir.Aynı zamanda kapalı istiare yapılmıştır.

* "Ben öpmeden önce yanaklarını/Varsın teller,tüller,duvaklar öpsün." teller,tüller,duvaklar' kişileştirilmiştir.

6-) İNTAK ( KONUŞTURMA )

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları konuşturma sanatıdır. Konuşturma,kişileştirmeden sonra gelir.Varlık önce kişileştirilir, gerekirse konuşturulur.

ÖRNEKLER

* "Ben bir ayrıkotuyum / Ne buğday amcam,ne pirinç dayım / Mısırla akraba bile değilim. / Bir yeşermeye göreyim: / Kızmasınlar halim duman / Canıma kastederler yapabilseler / Ama nafile kurumam."

Ayrıkotu konuşturulmuştur.

UYARI !

Konuşturulan varlıklar kişileştirildikleri için kullanılan her intak sanatıyla birlikte teşhis sanatı da yapılır; ancak yapılan her teşhiste intak sanatı yoktur.

7-) KİNAYE ( DEĞİNMECE )

Bir sözün, benzetme amacı güdülmeden, hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kullanılmasına kinaye denir. Kinayede asıl kastedilen, mecaz anlamdır. Kinayeden;karşıdakini incitmeden iğnelemede,hafif ve zarif biçimde alaya almada yararlanılır.

Deyim ve atasözlerimizde kinayeye çok rastlanır.

ÖRNEKLER

* "Arkadaşın dayısı güçlüdür, halleder."

* "Bırak onu, burnu büyük adamdan hayır gelmez."

* "Çocukların velvelesi, herkesi ayağa kaldırdı."

* "Çok zahmet çektik, sonunda ayağımız düze bastı."

* "Ne yapsın, ayağı kaydı bir kere."

8-) TARİZ ( DOKUNDURMA / SİTEM / İĞNELEME )

Sözcük anlamıyla "dokundurma","taşlama","taş atma" demektir.Terim olarak; bir sözün görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kul- lanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı anlatımdır. Kinayedekinden daha keskin alay ve eleştiri içerir. Yazıda tariz,bazen parantez içe- risinde ünlem ( ! ) işaretiyle belli edilir.

ÖRNEKLER

* "Bazı sevgili dostlarımın ( ! ) benim için karpuz kabuklarının en kayganlarını hazırladıklarını biliyorum."

* "Adamınız,Allah için, gerçekten ustaymış; onun eli değeli bizim makine kararsızlığı bıraktı; artık hiç çalışmıyor."

* "Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı yüklenip kayboldu."

* "Benim oğlum çok cesurdur canım,horozdan korktuğuna bakmayın."

* "Çayın nefis olmuş,kabak suyu gibi."

UYARI

Dokundurmaca anlamını çözebilmek için, sözün nasıl bir durum için, hangi ortamda kullanıldığına; varsa, diğer cümlelere dikkat etmek gerekir.

UYARI

Tariz ile kinaye karıştırılmamalıdır.Tarizde sözün gerçek ya da mecaz anlamda kullanılmasından çok,karşıt anlamı önemlidir.Kinayede ise sözün her iki anlamının bir arada kullanılıp kullanılmadığına bakılır.

9-) HÜSN-İ TALİL ( GÜZEL NEDEN BULMA )

Herhangi bir olayı gerçek nedeninin dışında daha güzel ve hayali bir nedene bağlayarak açıklama sanatıdır.

ÖRNEKLER

* "Sen gittin yaslara büründü cihan, Soluyor dallarda gül dertli dertli" Şair, "akşamın gelişini" ve "gülün solmasını", "sevgilinin gidişine bağlamıştır.Böylece gerçek neden yerine hoşa giden, hayali bir neden bulmuştur.

* "Güzel şeyler düşünelim diye, Yemyeşil oluvermiş ağaçlar" Şaire göre ağaçlar, insanların mutlu olmasını, güzel şeyler düşünmesi için yemyeşil olmuştur. Bu ağaçların yeşil olmasının gerçek nedeni değildir. Şair gerçek nedeninin dışında daha güzel ve etkileyici bir neden bulmuştur.

10-) TECÂHÜL - İ ÂRİF ( BİLMEZLİKTEN GELME )

Bir anlam inceliği yaratmak ya da nükte yapmak için, şairin, çok iyi bildiği bir şeyi bilmiyor görünerek söz söylemesine tecâhül -i ârif denir.

ÖRNEKLER

* "Yılın ilk karı yağdı

İyice kısaldı günler

Ölülerimiz üşür mü ki?"

Son dizede şair ölülerin üşümediklerini bildikleri halde,sorudan yaralanarak bu durumu bilmezlikten geliyor.

11-) MÜBALAĞA ( ABARTMA )

Bir özelliğin ya da durumun olduğundan daha çok gösterilmesidir. Abartmanın oluşması için, söz konusu özelliğin, mantığın sınırlarını zorlayacak biçimde büyütülmesi gerekir. Böylece mecaz da oluşur.

ÖRNEKLER

* "Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer"

Bu dizelerde "atalarının gökten inerek, şehit olan askerlerin alnını öpmesi " istenmektedir. Şair bunun gerçekleşmesinin olanaksız ol- duğunu bildiği halde sözün etkisini artırmak için abartmaya gitmiştir.

12-) TEZAT ( KARŞITLIK )

İki karşıt düşüncenin bir arada söylenmesidir. Ancak "Gece uyurum, gündüz çalışırım." demekle tezat sanatı olmaz. Gece ile gündüz zıt iki kavramdır,düşünce değildir. Oysa tezat, kavramların zıtlığında değil, düşüncenin zıtlığındadır.

ÖRNEK

* "Meyhâne mukassi görünür taşradan ammâ

Bir başka ferah başka letâfet var içinde"

Nedim'in bu beytinde meyhanenin hem sıkıntılı hem de ferah ve latif olduğu söyleniyor.Akla ve mantığa uygun bir şekilde, bir varlığın birbirine zıt özellikleri bir arada söylenmiş oluyor.

13-) TELMİH ( HATIRLATMA )

Söz sırasında, herkesçe bilinen bir olayı geçmişteki bir olaya ,ünlü bir kişiye, bir inanca… işaret etmeye, onu anımsatmaya telmih denir. Çağrışıma dayanan bu sanatta anımsatılan şey uzun uzadıya açıklanmayıp bir iki sözcükle ifade edilir.Telmihte, anlatılan duygu ile işaret edilen olay arasında gizli bir benzetme söz konusudur.

ÖRNEKLER

* "İnsanız, en şerefli mahlukuz / Deyip de pek fazla

Övünmemiz haksız / Atamız elma çaldı cennetten

Biz o hırsızların çocuklarıyız."

Şair, "Atamız elma çaldı cennetten" dizesiyle okuyucuya Adem ile Havva'nın cennetten kovulmasına neden olan olayı anımsatmakta ve telmih sanatına başvurmaktadır.

14-) TEVRİYE ( İKİ ANLAMLILIK )

Birden çok gerçek anlamı olan bir sözü herkesçe bilinen ( yakın ) anlamında değil de uzak anlamını kastederek kullanmaya denir. Tevriyeli kullanılan sözlerin iki anlamı da gerçek anlamdır. Tevriyede mecaz yoktur; tevriye bu yönüyle kinayeden ayrılır.

ÖRNEKLER

* "Bu kadar letafet çünkü sende var

Beyaz gerdanında bir de ben gerek"

İkinci dizede "ben" tevriyeli kullanılmıştır. Yakın anlamı,vücuttaki siyah kabartı; uzak anlamı ise, I. Tekil kişi.

15-) TENASÜP ( UYGUNLUK )

Anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır. Karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması tenasüp değildir. Divan şairleri, tenasüp sanatında, türlü bilim terimlerini, mitoloji, tarih ve mesnevi kahramanlarını, hayvan , bitki ve çiçek adlarını bol bol kullanmışlardır.

ÖRNEKLER

* "Mest olupdur çeşm ü ebrûnun hayâlinde imam Okumaz mihrâbda bir harf-i Kur'an'ı dürüst"

* "Suya versin bâğban gülzârı zahmet çekmesin Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su"

16-) LEFF Ü NEŞR ( SIRALI AÇIKLAMA )

Genellikle bir beyit içinde, birinci dizede birkaç şeyi anlattıktan sonra, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşıtlıkları belirt- meye leff ü neşr denir.Bu sanat düzyazıda da görülebilir. Teşbih ve istiare ile yakından ilgili olanbu sanat, ilk dizede söylenenlerin ikinci dizede düzenli ya da düzensiz açıklanışına göre ikiye ayrılır.

ÖRNEKLER

* "Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma, Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr ü kıymetten

* "Sen bana en sadık arkadaştın

Gönlümde ateştin, gözümde yaştın

Ne diye tutuştun, ne diye taştın

Beni kıskandırıp durmalı mıydın?"

17-) TEKRİR ( YİNELEME )

Sözün etkisi güçlendirmek için sözcük ya da söz grubunu yineleme sanatıdır.

ÖRNEKLER

* "Ey varlığı varı var eden var !

Yok yok sana yok demek ne düşvar."

18-) İSTİFHAM ( SORU SORMA )

Sözü, cevap beklemeksizin anlamı güçlendirmek için soru soruyormuş gibi kullanma sanatıdır.

ÖRNEKLER

* "Hani o, bırakıp giderken seni / Bu öksüz tavrını takmayacaktın?

Alnına koyarken veda busemi / Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?

Gelse de en acı sözler dilime / Uçacak sanırım birkaç kelime

Bir alev halinde düştün elime / Hani ey gözyaşım, akmayacaktın?"

Şair, birinci dörtlüğün ikinci ve dördüncü,ikinci dörtlüğün son dize- sinde soru sorma yoluna gitmiştir. Ancak bu sorular cevap gerektir- memektedir.

19-) ALİTERASYON ( SES YİNELENMESİ )

Bir şiirde ya da düzyazıda ahenk yaratmak amacıyla aynı ses ya da hecenin yinelenmesine aliterasyon denir.

ÖRNEKLER

* "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında."

* "cinayeti kör bir kayıkçı gördü

ben gördüm kulaklarım gördü

vapur kudurdu, kuduz gibi böğürdü

hiçbiriniz orda yoktunuz."

20-) SECÎ ( İÇ KAFİYE / NESİR KAFİYESİ )

Cümlelerin ya da bir cümle içinde birden çok sözcüğün sonlarındaki ses benzerliğine seci denir. Seci, nesirde kullanılan uyak olarak da tanımlanabilir. Özellikle Divan nesrinde secili anlatım bir amaç sayılmıştır.

ÖRNEKLER

* "Ey gözlerin nuru, gönüllerin sürûru; başımızın tâcı,dil ehlinin mîrâcı "

* "İlâhi her neyi gülzâr ettinse anı ittim,ilâhi elime her ne sundunsa anı tuttum; ilâhi gönlüm oduna ne yaktınsa o tüter, ilâhi vücudum bahçesine ne diktinse o biter."

21-) İRSÂL-İ MESEL

Dizelerde bir atasözü ya da deyimi kullanma, açıklama sanatıdır.

ÖRNEKLER

• "Balık baştan kokar bunu bilmemek

Seyrânî gâfilin ahmaklığından"

22-) AKİS ( ÇAPRAZLAMA )

Bir cümle ya da dize içindeki sözleri ters çevirerek söylemeye akis denir.

ÖRNEKLER

* "Her inişin bir yokuşu, her yokuşun bir inişi vardır."

* "Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemelidir.

23- ) İŞTİKAK ( TÜRETME )

Aynı kökten türeyen sözcükleri bir arada kullanmaya iştikak denir.

ÖRNEKLER

* "Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler."

24-) CİNAS

Yazılışları ve söylenişleri aynı, anlamları ayrı olan sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır.

ÖRNEKLER

* "Ey kimsesizler el veriniz kimsesizlere

Onlardır ancak el verecek kimse sizlere "

UYARI !

Bu söz sanatlarının dışında ayrıca ÎHAM, İSTİHDAM, İRSAD, SİHR-İ HELÂL, İSTİDRÂK, NİDÂ, RÜCÛ', TEFRÎK, KAT',TERDÎD, İLTİFAT, İKTİBAS, KALB, İÂDE, TARSİ', MUAMMA, LUGAZ, AKROSTİŞ, LEB-DEĞMEZ gibi sanatlar da vardır.

ATATÜRKÇÜ BİR CUMHURİYET GENCİ
 

SİTEME HOŞGELDİNİZ. BEN ORTA ÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ ATATÜRKÇÜ, CUMHURİYETE BAĞLI BİR TÜRK GENCİYİM. BU SAYFALARDA YAZILARIMI VE DİLİM DÖNDÜĞÜNCE BİLGİLERİMİ PAYLAŞARAK BELKİ BİR FAYDAM OLUR DİYE ÇABALAMAKTAYIM... SEVGİ VE SAYGILARIMLA...

TÜRK OLMAK...
 
TÜRK OLMAK YÜREK İSTER, CESARET İSTER, DAMARLARINDAKİ ASİL KANIN ONURUNU TAŞIYACAK GÜÇ İSTER...
KİMLİĞİNDE DEĞİL YÜREĞİNDE TÜRK OLAN BİR TÜRK EVLADIYIM...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
 
Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!




Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927





GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI
 
Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.

Ey Türk'ün büyük Ata'sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.

Türk Gençliği
DERS İZLE
 
 
Bugün 62 ziyaretçi (81 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol