Plevne Savasi ve Gazi Osman Pasa
Paylaş


PLEVNE; TAM ANLATILMAYAN TARİHİN ALTIN SAYFASI…

Plevne Savunması ve Gazi Osman Paşa anlaşılamadığından mı? Yoksa anlatılmamak istendiğinden mi? Hep yarım bırakılan yada eksik anlatılan bir konudur.

Plevne savunmasına baktığımızda aslında bizlere anlatıldığı gibi sadece küçük bir kasabanın savunulması olmadığı açık ve seçik ortadadır. 93 harbi diye nitelendirilen Osmanlı-Rus harbinde Plevne savunması bir kasabanın savunulması şeklinde tarihte yer almasına rağmen savaşın gidişatı ve Rusların bu savaştaki hedefleri incelendiğinde gördüğümüz manzara aslında çok farklıdır.

Ruslar bu savaşta, Osmanlı ordusunun direncini kırmak amacı ile Kafkasya cephesini açmışlar ve Tuna üzerinden Balkanlarda açtıkları cephe ile İstanbul üzerine yürümeyi planlamışlardır. Bu Rusların sıcak denizlere ulaşma hayalinin bir noktada dışa vurumudur.

Ruslar bir noktada Osmanlı imparatorluğunun başkentini hedef alarak Osmanlı imparatorluğunu ve Türkleri tarihe gömme niyeti ile bu savaşa başlamışlardı. Çarlık Rusyası bir şekilde Osmanlı İmparatorluğunun zayıf düştüğünü ve bu fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyordu.

İstanbul alınılıp boğazlara hakim olunarak Sıcak denizlere ulaşma hayallerini gerçekleştirmek amacında idi.

Bu açıdan düşündüğümüzde Osman Paşa Plevne’de sadece küçük bir kasabayı savunmamıştır aslında, savunduğu Osmanlı imparatorluğu ve imparatorluk başkenti İstanbul’dur.

Bu savunmanın bir başka özelliği ise Mühendis Tevfik Paşa’nın geliştirdiği kazılmış mevzilerin kullanılması idi. Daha önce mevziler toprak üzerine siper yapılarak oluşturuluyordu. Tevfik Paşa mühendislik dehasını kullanarak kazılan mevzileri geliştirdi. Bu mevzilerin bir diğer özelliği ise tünellerle birbirine bağlanıyor olması idi. At nalı şeklinde oluşturulan bu mevziler Rusların daha önce görmedikleri bir sistem olması nedeni ile bir hayli bocalamalarına neden olmuştu. Bu yeni sistem mevziler sayesinde Rus taarruzları püskürtülmüştü.

Osmanlı imparatorluğu başarılı bir şekilde savunulmuş ve Balkanlar üzerinden yürüyüp İstanbul’a ulaşma hayali ile gelen Rus ordusu bu beklemediği direniş karşısında bozguna uğramıştı. Rumenlerden yardım talep etmek zorunda kalmıştı.

O dönemin bazı idarecileri ve günümüzdeki bazı tarihçiler tarafından Gazi Osman Paşa’nın II.Plevne savaşından sonra bozguna uğramış olan Rus ordusunu takip etmeyişi bir hata olarak algılanmış ve değerlendirilmiştir. Oysa Gazi Osman Paşa burada o takibi benim kanımca bilinçli olarak yapmamıştır. Bunun en büyük nedeni ise elindeki kuvvetin yeterli olmayışıdır. Çünkü takip için gidilmeye kalkılsa Plevne ve İstanbul yolu boş bırakılacaktı ve her hangi bir saldırı karşısında savunmasız kalacaktı.

Böyle bir harekette ise en ufak hata İstanbul’un düşman eline geçmesi ve İmparatorluğun sonu demek olurdu. Gazi Osman Paşa burada sadece Plevne’nin değil koca bir imparatorluğun savunulması yapıldığının farkında idi. İşte bu yüzden durması gerektiği yeri çok iyi bir şekilde hesaplamıştı.

II. Abdülhamit durumun farkında idi. İşte o yüzden Gazi Osman Paşa’ya büyük değer vermişti. Bu dönemde asıl eleştirilmesi gereken noktalar ise Gazi Osman Paşa’nın Rusları durdurduğu noktada yardım ve destekten mahrum bırakılmasıdır.

Bu savunma hattında 5 ay kadar bir süre Rusların durdurulmuş olması Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa devletleri gözünde değerini arttırdığı gibi Rusların barbar Türkleri Avrupa’dan atalım masalının da bir yalan olduğuna kanaat getirmelerine neden olmuştur.

Bu savunma Osmanlı İmparatorluğunun dünya devletleri gözünde prestij kazanmasını sağlamıştır. Plevne’nin düşmesinden sonra yürüyüşe geçen Rus ordusunun ise İstanbul önlerine gelmesi Rusların asıl niyetlerini göstermiştir ve dünya devletlerinin müdahalesi sonucu anlaşma imzalanmıştır.

Bu savunma savaşının bir diğer önemli sonucu ise bir şekilde Osmanlı imparatorluğunu parçalama planı yapan büyük devletlere verdiği göz dağıdır. Bu hayalleri bir süreliğine ertelemiştir.

Sonrasında ülkenin idaresini ellerinde tutan yanlış kişiler bu fırsatı değerlendirememiş ve Osmanlı İmparatorluğunun toparlanmasını sağlayamamıştır. Bir süre ertelenen bu hayal I. Dünya savaşı ile gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

Burada en önemli nokta ise o esnada Plevne savunması doğru düzgün yapılamamış olsa idi. Bugün belki de Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı. Ruslar İstanbul’u aldığında Osmanlı İmparatorluğu parçalanıp yok edilecekti. Kurtuluş savaşında savunacağımız bir vatan veya Kurtuluş savaşı vereceğimiz Türk toprakları olmayacaktı.

İşte bu yüzden diyorum ki; Gazi Osman Paşa Plevne’de bir kasabayı değil koca bir imparatorluğu savunmuştur. Plevne değil İstanbul savunulmuştur.

Bugün benim bu bakış açımdan benim gördüğüm şudur aslında Çanakkale zaferi ne ise 93 harbinde Plevne savunması da o dur.

Plevne’de Gazi Osman Paşa ne ise Çanakkale’de Mustafa Kemal ATATÜRK odur.

Böyle büyük bir tarihe ve bu kadar büyük kahramanlara sahip olan bir millet olarak ne kadar onur duysak azdır.

Bu millet için bu topraklar için mücadele vermiş bütün kahramanlarımızı minnet ve rahmetle anmalıyız. Değer ve kıymetlerini bilmeliyiz.

Plevne bizim tarihimizdeki altın sayfalardan biridir. Tıpkı İstanbul’un fethi gibi, Tıpkı Çanakkale gibi değerini ve kıymetini bilelim.

Bu açıdan baktığımda yaptığım araştırmalardan gördüğüm netice benim düşünceme göre 93 harbi I. Dünya savaşının ilk provasıdır ve başlangıcıdır. Plevne Savunması ve Gazi Osman Paşa bir noktada diğer devletlerin bu savaşa dahil olmalarını engellemiştir.

Bu savunmanın en büyük sonucu ise istediğini alamayan Rus Çarlığının I. Dünya savaşında Osmanlı ordusunun geçit vermeyişi ile yıkılıyor olmasıdır bence…

Yani 93 harbinde başlayan bir imparatorluğu yıkma savaşı Rus çarlığının yıkılması ile son bulmuştur. 93 harbi anlatıldığı üzere kaybedilen bir savaş değil aslında kazanılmış bir zaferdir. Plevne’de başlamış Çanakkale’de bitmiştir.

Burçak YAZICI

RUSLARI BİLE ŞAŞIRTAN O BÜYÜK MÜDAFAA: ''PLEVNE SAVAŞI''

93 Harbi diye meşhur olan, Osmanlı-Rus Savaşında (1877-1878) Plevne cephesinin ünlü kumandanı.

1832’de Tokat’ta doğdu. Beşiktaş’taki Askerî Rüşdiyede ve Kuleli Askerî İdâdîsinde (lisesinde) okudu. Harbiye’yi yirmi yaşında ikincilikle bitirdi. Harp Akademisine girdi. Akademi’yi bitirmeden, Kırım Savaşının çıkması üzerine Tuna cephesine gönderildi. Burada dört yıl kalarak, teğmenliğe yükseldi. Savaşın sonunda yüzbaşı oldu. 1856’da Akademi’ye devâm ederek tahsilini tamamladı. Genel Kurmay Başkanlığında çalıştı. Anadolu’nun haritasını çıkarma göreviyle Bursa’ya gönderildi. Teselya’da, Yenişehir’de ve Cebel-i Lübnan’da görev aldı. Girit isyânlarının başlaması üzerine Girit’e tâyin edildi. 1866’da Girit’teki çalışmaları ile Serdâr-ı ekrem Ömer Paşa'nın takdirini kazandı. Miralay (albay) oldu ve Yemen’e gönderildi. Arkasından Paşa rütbesiyle Rumeli’de bulunan Beşinci Ordu Manastır Fırka (tümen) Kumandanlığına tâyin edildi (1875). Buradaki çalışmaları takdir edilerek, birinci ferik (korgeneral) oldu. Sırp isyânları başlayınca emrindeki birliklerle İzver tepelerini ve Zayçar kasabasını zaptetti. Sırp ordusunu yendi ve müşir (mareşal) oldu (l876).

Gâzi Osman Paşa'yı bütün dünyâya tanıtan, (1877-1878) Osmanlı-Rus Harbindeki savunma, gayret ve kahramanlıklarıdır. Bu harpte, Plevne cephesindeki müdâfaası ile dünyâ harp târihine yeni prensipler getirdi.

Gâzi Osman Paşa, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı başladığı sırada Vidin ve Rahova bölgelerinin korunmasıyla vazifeliydi. Tuna’yı geçerek savaşın düşman topraklarında yapılmasını teklif ettiyse de, buna izin verilmedi. Rusların Berkofça Dağlarını aşmaya başlamasından sonra Osman Paşaya hareket emri verildi. Osman Paşa, kumandasındaki kuvvetlerle Plevne önlerine geldi. Rusların elinde bulunan şehri ele geçirerek, savunma için gerekli tedbirleri aldı. Ruslar Pelevne’ye karşı saldırıya geçti. Osman Paşa, Rusların bu ilk saldırısını, bir karşı taarruzla Osma Suyunun öte yakasına atarak bertaraf etti (20 Temmuz 1877).

Ruslar, 30 Temmuz'da tekrar bir saldırıya geçtiler ve yapılan kanlı savaşlardan sonra geri çekildiler. Bunun üzerine Rus Çarı, Osman Paşaya karşı Romen ordusundan yardım istedi. Rus Çarı, Romanya Prensi Birinci Karol’e yardım için şu târihî telgrafı çekti.

“İmdâdımıza gel! İstediğin gibi, istediğin yerden, dilediğin şartlarla Tuna’yı geç! Acele Plevne’de yardımımıza yetiş! Türkler bizi mahvediyorlar! Hıristiyanlık, dâvâsını kaybetmek üzeredir!”

Bu yardım talebi üzerine, Romenler elli bin kişilik bir orduyla Plevne’de Ruslar'a yardıma koştu. 11 Eylüld'e Rus-Romen birleşik ordusu, tekrar Plevne’ye doğru taarruza geçti. On iki saat süren büyük Rus taarruzu, düşmanın, kesin mağlûbiyetiyle neticelendi. Böylece Osman Paşa, üçüncü Plevne Savaşını da kazandı (11 Eylül 1878). Gâzi unvânını aldı. Daha büyük kuvvetlerle kuşatmaya devâm eden Ruslar, Plevne’nin teslimini istediler. Gâzi Osman Paşa, bu teklifi reddetti. Hiçbir yerden yardım gelmeyen Plevne’de yiyecek, yakacak ve ilâç sıkıntısı başlamıştı. Bu durum karşısında Gâzi Osman Paşa, bir huruç (çıkış) harekâtı yaparak, Plevne’den çıkmaya karar verdi. Bu kararı öğrenen Plevne ahâlisi, ileri gelenleri Osman Paşaya ricâcı gönderdiler; “Eğer asker Plevne’den çıkarsa, sivil halk içindeki Bulgarlar, bizlere çok zarar verir. Müsâade ediniz biz Müslüman ahâli de Plevne’den çıkalım” şeklindeki teklif üzerine Bulgar halkının ileri gelenlerini çağıran Osman Paşa, onlardan Müslümanlara zarar vermeyeceklerine dâir söz aldı. Buna rağmen Müslümanlar; “Biz de sizlerle gelelim.” diye çok yalvardılar. Osman Paşa, kimseyi kırmamaya dikkat ederdi. “Biz askerî usûllerle harekât yaparız. Sizler bize ayak uyduramazsınız” dediyse de, halkın istekleri çok acındıracak durumda olduğundan istemeyerek râzı oldu.

Huruç harekâtının yapılacağı sabah, halkın araba, kağnı ve hayvanları ile askerin intikal yoluna askerden önce, geceden dizilmiş olduğu görüldü. Plevne yollarında tam bir hengâme oldu, yollar kapanmıştı. İşte bu esnâda Rus topçusu ateşe başladı. Nice çoluk çocuk, kadın-kız bu ateş altında şehid oldu. Halkın bu aceleciliği aynı zamanda harekâtı da ifşâ etmişti. Zâten küçük bir kasaba olan Plevne yollarında yayaların bile geçmesi zorlaşmıştı. Plevne’yi kuşatan Rus ordusuna karşı asker “Allah Allah” sesleri arasında hücûma geçti. Sayı ve silâhça kendilerinden kat kat fazla olan düşman ordusunun birinci hattını kahramanca yardı. Ancak Ruslar, asker ve silâh çokluğunun yanında, ayrıca devamlı takviye alıyordu. Bu çıkış harekâtı sırasında Gâzi Osman Paşa'nın atı isâbet alarak öldü. Kendisi de bacağından ağır yaralandı. Açlık, hastalık, yardımın gelmemesi ve maiyetinde her türlü fedâkârlığı gösteren askerin harcanmaması düşünceleri, Gâzi Osman Paşa'yı teslime mecbur etti. Yarası, Vizsuyu kenarında bir evde sarılırken, Rus generali Ganetski tarafından esir alındı. Az sonra Rus Başkumandanı Grandük Nikola, askerî tören yaptırarak, askerlik ve esirlik kâidelerine aykırı olmasına rağmen, Osman Paşa'nın kılıcını iâde etti. Heyecan ve samimiyetle takdir ve parlak savunmasından dolayı tebriklerini bildirdi. Azamî hürmet göstermeye çalışan Nikola, Osman Paşaya:

“Şu anda yeryüzünde bu kılıcı şerefle taşımaya hakkı olan tek insan sizsiniz” demekten kendini alamadı.

Kısa bir süre sonra Rus Çarının bulunduğu karargâha getirilen Osman Paşa, Çar tarafından da tebrik edildi. Rusya’ya trenle götürülen Osman Paşa, trende Rus subaylarıyla harp ve askerlik üzerine Fransızca sohbetler etti. Rusya’ya varışında, ülke içinde istediği yere gidebileceği bildirildi. Gâzi Osman Paşa, bâzı Türk illerini gezdi. Her gittiği şehirde devlet reislerine yapılan merâsimle karşılanıp uğurlandı.

Gâzi Osman Paşa, bir müddet sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın teşebbüsleri neticesinde Rusya’dan İstanbul’a döndü. İstanbul’a gelişte halk tarafından büyük sevgi ile karşılandı. Sultan İkinci Abdülhamid Han, göz yaşları içinde alnından öptü ve kendisine; “Sen benim yüzümü bu dünyâda ak ettiğin gibi, Allah da senin yüzünü iki cihânda ak etsin” diye duâ etti. Serasker oldu. Yedi yıl bu görevde kaldıktan sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından Mâbeyn Müşiri (Saray Mareşalliği) görevine getirildi.

Ölünceye kadar bu görevde kaldı. Törenlerde, Pâdişâhın arabasında ve ona karşı otururdu. 1900’de 68 yaşında vefât etti. Kabri, Fâtih Câmii avlusundadır. Türbesini, onu çok seven Sultan İkinci Abdülhamid Han yaptırmıştır.

Gâzi Osman Paşa, temiz ahlâkı, kahramanlığı, samîmî Müslümanlığı ve devlete olan bağlılığı ile günümüze kadar sevgi ile anılmıştır. Adına yazılan Plevne veya Gâzi Osman Paşa Marşı hâlâ söylenmektedir.

BİRİNCİ PLEVNE SAVAŞI

Plevne küçük bir kasaba, savunulması zor ve açıkta olan bir şehir olmasından dolayı,Osman Paşa gelir gelmez ,askerleri dinlenmeden ,istihkam hazırlıklarına geceli gündüzlü bir çalışma yaparak, savunma hattı oluşturdu. O zamanın harp bilgisine göre üstün mühendislik istihkamları hazırlayarak ,yeni savunma yöntemini tarih sayfalarına yazdırdı.İstihkamlar derin ve hilal biçiminde bir biri ile bağlantılı bir şekilde ve çıkarılan toprak da başka yere taşındığından dolayı, düşmanın siperleri fark etmesi imkansızdı. Savaş öncesi Osman Paşa nın ordusu Plevne'de 13 000 askerden ibaretti.

7 Temuz 1877 yılında Ruslar Plevne'ye saldırdı ,Osman Paşa'nın ordusu toplam 13 000 askerden ibaretti. Rusların bu ilk saldırıda 8500 askeri vardı,diğer güçleri muhtelif yerlerde konuçlanmıştı. Rusların bu saldırısı ilk siperlede bulunan Osman Paşa ordusundaki askerlerin geri çekilmesine neden oluyordu. Bu ricat üzerine Osman Paşa geri çekilen askerlerin, gerekirse öldürülmesine ve zapt edilen siperlerin savunulmasını sonuna kadar tutulmasını emr etti. Bu emir üzerine Osman Paşa ordusu ,arka istihkamlardan takviye alarak Rusları püskürtmeyi başararak,savunma hattını güçlendirdi.

Bu hezimet karşısında Ruslar kısa zaman içinde asker sayısını 50 000 çıkardılar, 208 top ile yeniden hücuma hazırlanmaya başladılar.

Gelen takviyelerle birlikte Osman paşanın toplam asker sayısı 20 000 ciavrında idi,top sayısı 58 adetti. 8 Temuz 1877 de daha fazla Güçle Ruslar yine hücuma geçtiler, ancak muvafak olamadılar ve savaş alanında verdikleri 3000 ölü ile geri çekilmek zorunda kaldılar.

Bu harpte Osman Paşa ordusunun 2000 şehidi vardı.

Ruslar ,başarısız bir hücum neticesinde, birkaç günlüğüne savaşı durdurdular.

Böylece birinci Plevne muharebesi Osman Paşa ordusunun zaferiyle sonuçlandı.

Birinci Plevne zaferinden sonra Osman Paşa ,Rusların daha fazla güçle geleceklerini hesap ettiğinden dolayı , askerlerine mola vermeden ,yeni savaş hazırlıklarına başladı.

Plevne'nin çevresine tabyalar ve toprak istihkamlar yaptırarak,mevcut istihkamları tamir ettirdi. Sofya ve Vidin'e giden yolların güvenliğini sağlamak için tedbirler aldı.

Osman Paşa bir yandan bu hazırlıklarla uraşırken,diğer yandan Padişah'tan ilave kuvvet gönderilmesi yönünde talepte bulundu. Bu talep üzerine Osmanlı Devleti Başkomutanlığı, Plevne'ye 10 000 asker gönderdi.

8 Temuz 1877 yenilgisi üzerine Grandük,Krüdnerin Sakovski tümeni ve Skobelev süvarisi ile Plevne'ye ikinci bir saldırı hazırlıklarına başladılar. İkinci saldırı için General Krüdner ,General Schuldner'e katılarak, Plevne önlerinde konuçlandılar.

İKİNCİ PLEVNE SAVAŞI

18 Temuz 1877 de Ruslar Plevne'ye yeniden saldırıya geçti ve ikinci Plevne savaşı başladı. Savaş bütün gün şiddetli bir şekilde devam etti, bazı istihakamlardan Osman Paşa askerleri ricat etmek zorunda kaldı.

Osman Paşa gelen ilave 10 000 askeri güçü, harbe sokarak, Ruslara karşı taaruza geçti. Bu kanlı savaşta Ruslar önde Osman Paşa askerlerinin tüfeklerinden çıkan kurşunlarla ölmekte ve ricat etmeye çalıştıkları zaman da Osman paşanın toplarla vurduğu Rusların arkasında kapana kısılmış kalmışlardı. Ruslar perişan bir durumda bu saldırıda 8000 ölü ve 15000 yaralı verdi.

Osman Paşa ordusu yalnız 100 şehit ve 300 yaralı verdi,bu hücumdan da büyük bir zaferle çıkarak,Plevnenin savaş ile alınamayacığını kanıtladı.Osman Paşanın ikinci Plevne savaşı ile dünya harp sahnesine ,yeni tabya ve istihkam düzeni ilk defa savaş alanında uyguladı ve başarılı oldu. İkinci Plevne zaferi Osmanlıda olduğu gibi, tüm dünyada büyük yankı buldu ve mutelif halklardan taktir ve destek gördü. Plevne savaşı devam ederken Avrupada ,Osman Paşanın savaş stratejisi askeri ders kitaplarına girdi.

Ruslar bu ağır yenilgiden sonra ,artık Plevne'nin savaş ile alınmasının imkansız olduğu şüphesine düştüler. Bu malübiyetten sonra Rus Çarı ikinci Aleksander ,bizzat ordusunun başına gelerek, bütün Avrupaya ve dünyaya bu savaşı kazanacaklarını ilan ederek ve Romanya prensliğinden yardım isteyerek,ordusunun asker sayısını ilave takviyelerle 100 000 askerden daha fazla topladılar ve top sayısı 232 adetten fazla idi.

ÜÇÜNCÜ PLEVNE SAVAŞI

Gazi Osman Paşa ordusu 30 000 civarında idi, yeni saldırı hazırlıkları olması nedeniyle Osman Paşa ilave takviye birlikler gönderilmesini talep etti. Zira Plevne çok stratejik bir önem arz ettiğinden dolayı ,nihayi savaşın kaderi burada belli olacağı kesindi.

25 Ağustos 1877 tarihinde Ruslar ve Romenler Plevne şehrini beş gün durmaksızın şiddetli top ateşine tutarak, 29 Ağustos 1877 de hücuma başladılar.

Üçüncü Plevne savaşı Ruslar ve Romenler için tam bir hezimet oldu,Romanya prensi Tuna nın diğer tarafına orduları çekmeyi Çar II Aleksandar'a önerdi,Rus Çarı çekilmeyi kabul etmedi ve ilave güçler getirdi.

29 Ağustos 1877 -11 Eylül 1877 arasında aralıksız olarak ,üçüncü Plevne muharebesi yapıldı,ordular birbirine girdiler ,Ruslar Plevne'ye üç koldan saldırarak ve tüm gücünü kullanarak Plevneyi almayı amaçlıyorlardı.

Üçüncü Plevne savaşında Osman Paşa askerleri inanılmaz kahramanlıklar gösterdiler ve hücum eden Rus ve Romen askerlerini püskürtmeyi başardılar.

Bu savaşta Ruslar ağır kayıplar verdi ,Rusların toplam zaitı 15500 asker , 3 general ve 350 subaydı.

Osman Paşa'nın 4000 asker şehit ve yaralıdan ibaretti.

Üçüncü Plevne zaferi , harp tarihinde önemli bir yer teşkil etmektedir,bu zafer tüm yurtta büyük çoşku ile kutlandı.

Padişah II Abdülhamid Osman Paşa'ya gazilik ünvanı verdi ,daha önce talep edilen erzak ve asker yardımını da Sofya üzerinden Plevne'ye ulaştırdı.

Rusların ölü ve yaralı sayısı 50 000 ulaşmıştı,bu nedenden dolayı artık Ruslar Plevne'nin savaşarak kazanılması imkansız olduğunu anladılar,bu nedenle Plevne'yi bütün güçleriyle muhasaraya altına almaya karar verdiler.

Ruslar ,Plevneyi muhasaraya almak için General Totleben Rus-Romen muhasara ordusunun başına geçirdiler.

Osman Paşaya gelen erzak ve toplar istihkamlara yerleştirilerek yeni duruma göre hazırlıklar tamamlandı. Rusların kesin olarak Plevne'yi muhasara altına alacakları ve bu nedenle Seraskerden ,acilen Plevne'den ordusunun Sofya ya çekmesini ve orada Rusları karşılamayı önerdi.

Seraskerlik bu planı kabul etmeyerek ,zira Plevne'nin eskisinden daha önemli hale gelmesinden dolayı ,Plevne'nin savunulmasını uygun bularak, Osman Paşa ya mevzite sebat etmesi için emr etmiştir.

Seraskerliğe Sofya yolunun açık tutulacağını vaat eden Şefket Paşa ,verdiği sözü tutamayarak, Sofya yolu da Ruslar tarafından tutularak, Plevne tam bir muhasara altında kaldı. Artık Osman Paşa'nın Plevne'den çekilme imkanı da kalmamıştı.

Muhasarayı kaldırmak ancak kuvetli bir takviye orduyla mümkündü,gelen yardımlar da Plevne'ye ulaşmadığından dolayı , Osman Paşa Plevne'de ordusuyla tek başına,yardımsız vaziyette kaldı.

DÖRDÜNCÜ DERE (ABLUKA) (13 EYLÜL- 10 ARALIK 1877):

Rus genel kurmayı, Osman Paşa'yı savaş meydanında yenilgiye uğratamayacağı sonucuna varınca, daha tesirli bir tedbir almaya karar verdi. Plevne kuşatması komutanlığına çağırılan Sivastopol müdafii Todleben, Plevne mevziini abluka altına alarak, açlık sonunda teslim olmayı zorlamayı tasarladı. Bu maksatla Rus ve Romenlerin ne kadar ihtiyat kuvvetleri varsa Plevne'de toplandı. Gorko komutasındaki bir ordu Vid Irmağı'nın sol sahiline gönderildi. Bu ordunun görevi Osman Paşa'nın Ekim başına kadar aldığı 30 tabur takviye kıtaatı, erzak ve mühimmat damarı olan Sofya- Vidin yolunu kesmekti. Gerçekten de Gorko, Ekim ortalarında Dubinik ve Teliç'te elde ettiği başarılarla istenen sonuca ulaşmış oldu. Tedleben, bunun üzerine Osman Paşa'nın mukavemetinin kırılmasının artık gün meselesi olduğunu bildirdi. Birkaç gün önce de 7 Ekimde 15 tabur piyade, 2 süvari alayı, 12 top ve 500 arabalık son imdat kuvveti Rus hatlarını yararak Plevne'ye girmişti. 24 Ekimde ise Rus kumandanlığı 6 tümen ve 4 alaydan oluşan 100.000 piyade, 5 süvari tümeni, 609 top ve 35.000 kişilik Romen kolordusu ile 75 km.'lik bir çember meydana getirmiş bulunuyordu. Osman Paşa bu durumda dahi imdat kuvvetlerinin yetişeceği ümidi ile direnme kararında idi. Bu arada Skobelef yeni bir taarruzla Yeşil Tepeleri işgal etti. Ruslar 40.000 savaşçı ve 10.000 de toplama askerle kuşatmada dayanan Osman Paşa'nın zahiresi 22 Kasımda tamamen tükenmiş bir kaç günlük erzak kalmış, hayvan yemi sıkıntısı da baş göstermişti. Cephane ihtiyatları da bitmek üzere idi. Bu günlerde (22 Kasım) Elena Geçidi'nde Çareviç ordusunu Rus Balkan ordusuna bağlayan kolorduyu yakalayıp yenilgiye uğratan Süleyman Paşa'ya Plevne yolu açıldı ise de o, Osman Paşa'yı kurtarmak yerine doğruca ilerleyeceği halde, Rusçuk'a yöneldi ve Ziştoyi civarında feci bir yenilgiye uğradı.

Süleyman Paşa'nın yenilgiye uğradığı haberi gelince, Osman Paşa için yapılacak iki iş kalmıştı. Teslim olmak ya da bir huruç hareketine girişerek son kahramanlığı da göstermek. Osman Paşa ikincisini tercih elti. 30 Kasım gecesi tümen ve alay komutanlarını, kurmay başkanı Mirliva Tahir, Hasan, Adil, Ahmed, Ömer ve Ali paşaları karargahında toplayarak düşüncelerini anlattı. Onların da muvafakatlerini alarak varılan kararı bir mazbata ile tespit ettirdi. Bundan sonra ordusunu iki gruba ayırdı. Birinci ve yarma hareketini yapacak olan vurucu gurubun komutasını üzerine aldı. İkinci grubu ise toplama askerleri yaralı taşıyan arabaları ve Plevne'nin 300 hane kadar olan Türk halkı teşkil ediyordu. Osman Paşa mevcut silah ve yiyecekleri bütün askerine dağıttıktan sonra Vid Irmağı üzerine öküz arabalarından bir kaç köprü attırdı. 9 Aralıkta ağırlıkları, ihtiyatları ve ikinci grubu köprü başlarına indirdi. O gece ezani saat 2'de yarma hareketine girişti. Saat 10'da Vid Suyu'nu aşarak düşmanın birinci muhasara hattını yardı ve tespit ettiği yerde birlikler içtima ettiler. Bunun üzerine ikinci grup harekete geçti. Ancak bu kafile, yapısı itibarıyla ağır hareket ediyordu. Köprülerin orta yerine geldiklerinde sol kanattan düşmanın topçu ateşi ile karşılaşınca dalgalandı. Osman Paşa, vurucu birliklerine saldırı emri verirken, ikinci grubu da düşmüş olduğu vartadan kurtarmaya çalışıyordu. Birinci grup ikinci düşman hattını da yarıp 1.000 m. kadar ilerlemişti ki, yeni bir kuşatma hattı ile karşılaştı. Burada kanlı bir savaş başladı. Çevredeki Rus ve Romen birlikleri de yardıma koştular. Topçu ateşi altında sürdürülen savaş korkunçtu.

Bu sırada Osman Paşa'nın atı bir şarapnelle devrildi ve kendisi sol bacağından yaralandı. Onun düştüğünü gören askerlerin maneviyatı birden çöktü. Osmanlı saflarında dağılma alametleri görüldüğü gibi Romenler ikinci gruba dahil birlikleri şose üzerinden teslim almaya başladılar. Bu durumda tümen ve alay komutanlarının da müracaatları üzerine Osman Paşa ister istemez teslim olmak üzere karargahına beyaz bayrak çekti. Osman Paşa metbu hükümdarına baş kaldırmış olarak telakki ettiği Romanya prensi Karol'e teslim olmayı reddederek kılıcını Todleben'e verdi. Böylece 32.000 muhariple 80 top Rus ve Romenlerin eline geçmiş oldu. Osmanlı tarihinin en şahametli müdafaa savaşlarından biri de 156. gününde, 10 Aralık 1877 Pazartesi günü sona ermiş oldu.

ATATÜRKÇÜ BİR CUMHURİYET GENCİ
 

SİTEME HOŞGELDİNİZ. BEN ORTA ÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ ATATÜRKÇÜ, CUMHURİYETE BAĞLI BİR TÜRK GENCİYİM. BU SAYFALARDA YAZILARIMI VE DİLİM DÖNDÜĞÜNCE BİLGİLERİMİ PAYLAŞARAK BELKİ BİR FAYDAM OLUR DİYE ÇABALAMAKTAYIM... SEVGİ VE SAYGILARIMLA...

TÜRK OLMAK...
 
TÜRK OLMAK YÜREK İSTER, CESARET İSTER, DAMARLARINDAKİ ASİL KANIN ONURUNU TAŞIYACAK GÜÇ İSTER...
KİMLİĞİNDE DEĞİL YÜREĞİNDE TÜRK OLAN BİR TÜRK EVLADIYIM...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
 
Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!




Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927





GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI
 
Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.

Ey Türk'ün büyük Ata'sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.

Türk Gençliği
DERS İZLE
 
 
Bugün 21 ziyaretçi (47 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol